35• 've biz ölümü hiç bu kadar sevmemiştik.'

160 21 94
                                    


Yorum bekliyorum!♡
🎶 Linda Perhacs ☆ Hey, Who Really Cares 🎶

Halüsinasyon mu görüyordum? Kendimi tokatlayacaktım ama elimin nerde olduğunu ve kolumu nasıl çalıştıracağımı unutmuştum. Kendime tekrar soruyordum, halisünasyon mu görüyordum? İşte buradaydı. İşte karşımdaydı. Gözlerindeki korkuyu sindiremeden, siması içime oturdu. Ciğerlerimi ezdi, beni bir kez ve bin kez daha soluksuz bıraktı. Endişeliydi, tedirgindi. Kapıyı yüzüne çarpacağımdan korkuyordu. Buradaydı. Sabah telaştan fark edememiştim ama her teline yüreğimi düğümlediğim saçları uzamıştı. Yüzünü yumuşak dalgalar halinde çerçeveliyor, keskin hatlarını yumuşatıyordu. Gözleri hiç olmadıkları kadar maviydi, ya da ben öyle sanıyordum çünkü uzun süredir böylesine yakınıma gelmediğinden parıltısını unutmuştum. Ne hakla unutmuştum bu maviliği? Haddime miydi onun okyanus kusan irislerinin yakamozlarını unutmak... Yeni varan yaz güneşi onu hemen yakmış, yanaklarını kızartmış; boynunu biraz daha bronz kılmıştı. Burnu ve elmacık kemiklerindeki silik çiller bana göz kırpıyordu. Kıvrık kara kirpiklerinin, kemiklerime dolanarak her zerremi istila ettiğini hissettim. Yoğun bir şekilde sigara kokuyordu, buraya gelmeden önce içmiş olmalıydı. Tütünün ardından dudaklarıma ulaşıp bana tadını ezberleten leylakla doldu ciğerlerim. Boğazımda okyanus esti. Buradaydı. İşte karşımdaydı.

"Merhaba."

Sesi kısık ve muhtemelen kısa bir süre önce içtiği sigaradan dolayı buğuluydu. Onu her yanımda hissettim, selamının her notası iliklerimde titreşti. Onu çok özlemiştim. Bana merhaba demesini çok, çok özlemiştim.

"Merhaba." diyebildim bir süre daha yüzüne bakakaldıktan sonra.

"Ben.." durakladı. Burnunu çekip boğazını temizledi. Gözlerini kaçırıp yeniden bana baktı. "Kitaplarını getirdim." derken, sabah onu görünce kasada unuttuğum bir kutu dolusu kitabı bana uzatıyordu.

Onun tek eliyle taşıdığı kutuyu, iki elimle alıp yere bıraktım ve tekrar ona baktım. "Teşekkür ederim."

Başıyla onayladı. "Sorun değil."

Ağlamak istiyordum. Çok uzaktık. Bir metre uzağımdaydı ama sanki ona uzanmak için dağlar kat etmem gerekti. İşte şimdi gidecekti. Ama gitmedi. Bir süre daha yüzüme baktı. Benim onu incelediğim gibi o da yüzümün her köşesini didik didik etti. Acaba fark etmiş miydi, saçlarımı kestiğimi? Düşerek sağ elmacık kemiğimde neden olduğum ince kızıl çiziği. Isırarak kanattığım dudaklarımı. Koyu gözlerimin dolmak üzere olduğunu?..

"Evde kimse yok mu?" diye sordu en sonunda.

Başımı olumsuz anlamında salladım.

"Girebilir miyim?"

İçeri gelmesi için kenara çekildim. Ayakkabılarını çıkarıp eşikten içeri adım attı. Buradaydı. İşte gelmişti. Ne yapacağımı bilemediğimden kapıyı kapattım, sanki kaçmasın diye önlem alıyordum.

O da ne yapacağını bilemediğinden, yerdeki kitap dolu kutuyu tekrar eline aldı. "Yukarı çıkarmana yardım edeyim." dedi.

Başımla onayladım ve merdivenleri çıkmaya başladım. Konuşamıyordum ve o da sessizce arkamdan geliyordu.

Odama vardık. O, kutuyu masama bırakıp; daha sonra ellerini nereye koyacağını bilemeyip cebine sokarken onu izledim. Sonra yeniden bana baktı. Yatağıma oturdum. Oturdum çünkü oturmasaydım mutlaka bir yere takılır düşerdim.

"Youngjae." dedi.

Beni öldürdü.

"Jaebeom." dedim. Hayretle suratıma baktı ve sonra gülümsedi. Beni bir kez daha öldürdü. Tebessümü yavaş yavaş söndü, gözleri dolmaya başladı.

Morning Star' • 2jae *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin