Yoojung'la geçirdiğimiz günün ardından ilişkimiz eski haline dönmüştü. Birbirimizle artık çok daha sık konuşur olmuştuk. Arada odamı basıp, bana yeni öğrendiği koreografileri gösterirken onu izlemeyi seviyordum. Akşam yemeklerini beraber yemeye özen gösteriyor, annemi de içine kattığımız aktiviteler yapıyorduk: bir hafta sonumuz film gecesiydi, başka bir hafta sonumuz oyun gecesi ve son hafta sonunda da beraber yemek yapmıştık. İtiraf etmeliydim ki hepsinden çok keyif almıştım ve uzun zamandır göğsümde büyüyen yalnızlık hissinden bir süre de olsa kurtulabilmiştim. Ailemle takılırken çoğu zaman Jaebeom aklıma gelmiyordu. Geldiği zaman, sanki öyle biri hiç var olmamış gibi davranıyordum ve bu kısmen işe yarıyordu ama tek başımayken gözlerimin önünde dipdiri süzülen imgesini bir türlü savuşturamıyordum. Bazen onu düşünürken o kadar fazla efor sarf ediyordum ki sanki elimi uzatsam teni parmak ucumda titreşecekti, sanki kokusunu yastığımda duyabiliyordum. Bu beni sarsıyordu. Bir kaç kez gece gizli gizli ağlamıştım. Onu deli gibi özlüyordum ve ona fena halde kızgındım. İki ay geçmişti. Konuşmadan harcayıp çar çur ettiğimiz koskoca 61 gün. Sahiden bu kadar yıkıcı mıydı aşkım, diye düşünmüştüm. Ona olan zaafım, böylesine affedilemez bir günah mıydı? Kendimi suçlu hissediyordum. Onun ise daha fazla suçlu hissetmesini istiyordum, çünkü kaderimizi pamuk ipliğine bağlayan ben olsam da makası tutan el onundu. Ve bizi kesmişti. Beni görüyor ama görmemiş gibi davranıyordu. Okulda illaki karşılaşıyor ama yolumuzu değiştiriyorduk. Bu canımı yakıyordu, fakat benim başka seçeneğim yoktu. Ona rastlamaya dahi yüzüm kalmamıştı. Üstelik, ben çoktan yeterince şey yapmamış mıydım? Eğer sahiden isteseydi bana uzanabilirdi, uzanmamıştı. Öyleyse, bu beni içten içe parçalara ayırsa da, biz artık benim sorumluluğum değildik. Çok yazıktı. Ona öyle alışkındım ki ciğerlerimden biri misaliydi. Şimdiyse kanser olmuştum, bir ciğerim kurumuştu ve diğeri ne kadar kan pompalarsa pompalasın öbürüne yetmeyecekti. Üzülüyordum, üzülsem de yapacak bir şey yoktu. Ve ben bunu kabullenmiştim.
Bir süre sonra, sanki iki aydır değil de iki yıldır konuşmuyormuşuz gibi gelmeye başlamıştı. O aralar üçüncü ayımızı doldurmak üzereydik. Ben 61 sayısını sindiremezken, günler aniden 90'a yuvarlandı. Hayatım ise kalbime kıyasla oldukça düzenliydi, rutinlerime uyuyor; ailem ve arkadaşlarımla vakit geçiriyordum. Bayağı bir şey değişmiş olsa da hayatım sıradanlığını pek de yitirmemişti. Değişenler arasında; sezonun son voleybol maçına gitmemem ve Jaebeom'un -onunla daha yakın olan- arkadaşlarıyla artık vakit geçirmiyor olmam vardı. Birbirimizi görünce selam veriyorduk ancak eski samimiyetimiz çoktan solmuştu. Arada Jooheon, hâlâ benimle şakalaşıyordu. Yugyeom'u ise, Bambam yüzünden, diğerlerine nazaran daha sık görüyordum. İkisinin arasındaki şey flört ve dostluk çizgisinde gidip geliyordu. Ben olsam strese girerdim, oysa Bambam halinden memnundu. Onun adına mutluydum. E, bir de Shownu vardı. Onunla aramız öyle sıkı fıkı olmuştu ki sanki o çalkantılı dönemleri hiç yaşamamıştık. Sık sık bizim eve akşam yemeğine geliyordu. Beraber eğleniyorduk. Bazen de beni kütüphanede çalışırken ziyaret ediyordu. Ben de onun basketbol maçını izlemeye gitmiştim. Orada olduğum için sevinmişti, ben de aynı duyguları paylaşıyordum. Ara sıra o antrenman yaparken, ben de basamaklarda oturup kitap okuyordum. Konuşmasak bile güzel vakit geçirebiliyorduk. Antrenmanı bitince kıpkırmızı yanaklar, kısılmış gözlerle, terlemiş ve neşeli bir halde üzerime yığılır; kitabımı elimden düşürmeme neden olurdu. Onu üstümden itmeye çalışırken ikimiz de katıla katıla gülerdik. Kaçınılmaz bir şekilde, kademeyle neşe içimde dibe çöker ve sonunda hep boğulur gibi olurdum; çünkü o anı daha önceden başka bir oğlan ve başka duygularla yaşadığımı biliyordum. Ve kahretsin ki her seferinde burkuluyordum! Shownu, bu hallerimizden pek etkileniyor gibi değildi. Ya da belli etmiyordu. Onun arkadaşça tavrına müteşekkirdim, asla beni rahatsız etmemiş ya da romantik bir hamle yapmaya kalkışmamıştı. Böyle iyiydik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morning Star' • 2jae *
ФанфикÖyle yakındaydın ki sana uzanmak için, dağlar kat etmem gerekti. Öyle yanımdaydın ki en uzağımdın. Ve benim yerim de uzaktı sana, yanı başındayken bile. Bu yüzden kırılırdı ellerim, her cüret edişinde tenine. Affet, ben sana ihanet ettim, seni çok s...