DUZAH

90.7K 3K 5.9K
                                    










DUZAH




Şeytan gözlerini dört açmış yanlışımızı kolluyor. Hayır, şeytan mecazi değil. Zihnimizin bir oyunu hiç değil. O yanı başımızda. Maskesini en iyi şekilde takmış, ait olduğu karanlıktan biz günahkarlarına sırıtıyor.

O bir hırsız, bir yalancı, bir kukla ustası.

O en sevdiğimiz, tek güvendiğimiz.

O belki hepimiz ya da hiçbirimiz.

Ama emin olun o en çok bizim en içimiz.






Lawless, Diminuendo

Ocak, 2017.



Nemea aslanı.

Derisi sadece kendi pençesi ile yüzülebilen efsanevi yaratık.

Karanlığa sinmiş bir gölgeydi. Herkül'e verilen 12 görevin ilkiydi. Şeytanın bile kıskandığı bir tehlikeydi. İnsanın zayıf zihninin ürettiği bir kabustan ibaretti ve kendi düşünceleri tarafından kuşatılmış bir insan sadece bir harabeydi. Kendi neden olduğu yıkıma bile yenik düşerdi.

Ters çevirdiğinizde, bakış açınızı biraz değiştirdiğinizde siz bu dünyaya adımınızı atmadığınız an, kaderin sizin için çoktan yazıldığını görebilirsiniz. Attığınız her adımda, bir örümcek ağının içine düşebilirsiniz. Bazen bunu fark edebilir, savunmaya geçebilir, bazen ise sadece gecikebilirsiniz.

O gece, bunu fark etmek için çok geçti.

Genç adam, ıssız ormanın içerisine açılan dağ evinin ahşap kapısının önünde oturuyordu. Eskiden, tatillerde buraya geldiklerinde babasının oturduğu sandalyeydi şu an oturduğu ahşap sandalye. Arkaya yaslandığında gıcırdıyordu, bu ses onun anılarına dağılmış bir sisti. Babası eline aldığı keskin bıçağını bilerdi o zamanlar, tam bu sandalyede otururken ve arkasına yaslanıp bir ileri bir geri giderken.

Küçükken, zaten keskin olan bir bıçağı babasının neden böyle bilediğini anlamazdı ancak büyüyünce, olayın bu olmadığını anlamıştı.

Büyümesi, karanlığın içine baka baka gerçekleşmişti. Büyüdükçe, dipsiz bir kuyunun içine baka baka zaman geçirdikçe, karanlığa yeterince uzun süre bakarsa eğer, kendi yansımasını görebileceğini öğrenmişti.

Birçok şey ayna olabilirdi insanın karanlık tarafına ve bazı yalancıların mumunun yanma süresi uzanırdı sonsuzluğa.

"Bıçağın ne kadar keskin olursa, öfken o kadar delici olur," demişti babası ona bir kere, ormanın içinden kurt ulumaları yükselirken yeşil gözlerini, bir silah gibi gözlerine doğrulttuğunu hatırlıyordu. Kendi gözlerinin yanında çok soluktu, dış görünüş olarak birbirlerine hiç benzemiyorlardı ama bakışları aynıydı. İçinde aynı soğuk öfkeyi taşıyordu.

Soğuk öfke.

Sakin kalmak, bir tercih değil bir zorunluluk olmuştu onun için her zaman. Avcı ne kadar sakin olursa, av o kadar kolay ilerlerdi tuzağa giden yolda. Öğütler durmadan kulaklarından içeri sızsa da her zaman yaşayarak öğrenen birisi olmuştu. İlk avının gözlerinin içine baktığında, içini büyük bir yangının alevlerini andıran öfke sarsa da yüzünü kaplayan ifade soğuk bir sakinlikten ibaret olmuştu.

DUZAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin