"Sevgili Boris." Bindikleri Kontes Rostova'nın arabası samanla örtülü bir sokağı geçip Kont Kiril Bezuhov'un geniş avlusuna girdiği sırada Anna Mihailovna oğluna döndü, "Mon cher Boris," dedi ve elini kürkü eskimiş mantosundan çıkararak ürkekçe ve okşarcasına oğlunun eline koydu. "Sevimli, dikkatli ol. Kont Vladimiroviç ne de olsa vaftiz babandır, geleceğin, kaderin onun elinde. Bunu aklından çıkarma mon cher, güler yüzlü ol, sen kendini sevdirmesini bilirsin."
Boris soğuk bir yüzle, "Bu işten, alçalmadan başka bir şey çıkacağını bilsem... Ama sizin hatırınız için bunu yapacağıma söz veriyorum."
Araba avluda durdu ama kapıcı kimseye bir şey sormadan kaideler üstündeki heykellerin arasından doğruca camlı bölmeye giren ana ile oğluna bakıp eski mantoyu anlamlı anlamlı süzerek, kimi aradıklarını sordu. Kont'u aradıklarını öğrenince, ekselansın bugün daha kötü olduğunu, kimseyi kabul etmediklerini söyledi.
Boris Fransızca, "Dönelim," dedi.
Anna yalvarır bir sesle, "Dostum," diye oğlunun kolunu yine dürttü. Sanki bu dokunma onu yatıştırabilir, harekete geçirebilirmiş gibi.
Boris sustu. Kaputunu çıkarmadı; soran bir bakışla annesini süzdü.
Anna Mihailovna kapıcıya dönerek, yumuşak bir sesle, "Kuzum," dedi. "Kont Kiril Vladimiroviç'in çok hasta olduğunu biliyorum... Biliyorum da onun için geldim... Akrabasıyım... Rahatsız etmeyeceğim, kuzum... Yalnız Prens Vasiliy Sergeyeviç'i göreceğim: Buradadır, biliyorum. Lütfen haber ver."
Kapıcı asık bir suratla kösteğini çekti, geriye döndü.
"Prenses Drubetskaya, Prens Vasiliy Sergeyeviç'i görmek istiyor," diye yukarıdan koşup merdiven parmaklığının altından bakan çoraplı, iskarpinli, fraklı bir uşağa seslendi.
Prenses renkli ipek elbisesinin buruşukluklarını düzeltti, duvardaki Venedik aynasına baktı, aşınmış pabuçlarıyla merdiven halısı üzerinden dinç adımlarla yukarı çıktı.
"Canım, bana söz verdiniz," diyerek oğlunu yine dürtükledi.
Boris gözlerini indirdi, annesinin arkasından sükûnetle yürüdü.
Prens Vasiliy'e ayrılan daireye bitişik bir salona girdiler.
Ana-oğul odanın ortasından geçerken önlerine çıkan ihtiyar bir hizmetçi kadına yol sormaya niyetlendikleri sırada kapılardan birinin tunç kolu döndü, Prens Vasiliy sırtında kadife bir ceket, göğsünde tek bir madalya, her zamanki ev kıyafetiyle göründü. Siyah saçlı güzel bir erkeği uğurluyordu. Bu adam Petersburg'un meşhur doktoru Lorrain'di.
"Bu doğru mu?" dedi Prens.
" Prensim, yanılmak insana özgüdür ama," diye doktor harfleri boğazdan, Latince kelimeleri Fransız şivesiyle söyleyerek yanıt verdi.
"İyi iyi..."
Prens Vasiliy, Anna Mihailovna ile oğlunu görünce doktoru selamlayıp ayrıldı; sessizce ama soran bir tavırla onlara yaklaştı. Boris, annesinin gözlerinde birdenbire bir kederin belirdiğini fark etti, hafifçe gülümsedi.
Anna Mihailovna kendisine dikilen soğuk, aşağılayıcı bakışların farkında değilmiş gibi, "Evet," dedi, "ne hazin şartlar içinde görüşmek nasipmiş Prens... Aziz hastamız nasıl?"
Prens Vasiliy bir şey anlamamış gibi soran bir bakışla ona, sonra Boris'e baktı. Boris saygıyla eğildi, Prens Vasiliy bu selama karşılık vermedi, Anna Mihailovna'ya döndü ve sorusuna, hasta için durumun ümitsiz olduğunu anlatan baş ve dudak hareketiyle yanıt verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaş ve Barış
General FictionI. Cilt Savaş ve Barış, "klasik" dendiğinde akla gelen ilk kitaplardan. Napoléon'un Rusya'yı işgalini anlatan dev bir savaş romanı, aynı zamanda bir Rusya panoraması. 1800'lerin ortalarında Rusya'nın içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullar, ke...