XI - XII - XIII

43 2 0
                                    



Ertesi gün geç uyandı. Olup bitenleri gözünün önüne getirdi, her şeyden önce aklına İmparator François'nın huzuruna çıkacağı geldi. Savunma Bakanı'nı, nazik Avusturyalı yaveri, Bilibin'i ve dün geceki konuşmayı hatırladı. Saraya gitmek için, çoktandır giymediği büyük üniformasını giyerek, taze, canlı, yakışıklı ve kolu askıda, Bilibin'in yazı odasına girdi. Odada kordiplomatikten dört kişi vardı. Bolkonski, Sefaret Yazmanı Prens İppolit Kuragin'le tanışıyordu. Bilibin onu ötekilerle de tanıştırdı.

Bilibin'e gelenler, kibar, genç, zengin ve neşeli insanlar; Viyana'da ve burada ayrı bir grup halinde toplanmışlardı ki, başkanları Bilibin onlara bizimkiler, les nôtres derdi. Hemen hemen yalnız diplomatlardan ibaret olan bu grup, askerî işlere ve politikaya karşı hiçbir ilgi göstermez, ancak yüksek sosyete çevresiyle, kadınlarla ilişkilerle ve devlet hayatına ait konularla ilgilenirdi. Görünüşe bakılırsa bu beyler Prens Andrey'i kendilerinden biri olarak (bu çok az insana bahşettikleri bir şerefti) gruplarına memnuniyetle aldılar. Nezaket gereği, konuşmaya başlamak için bir bahane olsun diye ona ordu ve savaş hakkında bazı sorular sordular, sonra konuşma yine ipsiz sapsız, şen şakrak bir gürültüyle dağıldı.

Diplomat arkadaşlardan birinin uğradığı bir başarısızlığı anlatan birisi, "İşin hoş tarafı," diyordu, "işin hoş tarafı şu ki, Londra'ya tayininin terfi etmek demek olduğunu, bunu böyle kabul etmesi gerektiğini, Şansölye, düpedüz yüzüne karşı söyledi. Siz artık suratının ne hale geldiğini bir düşünün."

"Ama bundan daha beteri var beyler, ben size Kuragin'i teslim ediyorum: Birisinin başına bir felaket mi geldi, bu Don Juan, bu korkunç adam, bundan hemen yararlanır."

Prens İppolit, bir volter koltuğuna gömülmüş, ayaklarını koltuğun kolları üzerinden sarkıtmıştı. Güldü.

"Parlez - moi de ça,"306 dedi.

"Ah seni gidi Don Juan seni, seni gidi yılan!" diye bağrışmalar oldu.

Bilibin Prens Andrey'e döndü.

"Bilmezsiniz Bolkonski," dedi, "Fransız Ordusu'nun bütün vahşeti, az kalsın Rus ordusunun diyecektim, bu adamın kadınlara yaptıklarının yanında hiç kalır."

Prens İppolit, "La femme est la compagne de l'homme,"307 dedi ve tek gözlüğü arkasından bacaklarını süzmeye başladı.

Bilibin ve bizimkiler İppolit'in yüzüne bakarak kahkahalarla güldüler.

Prens Andrey, karısından adeta kıskandığı bu İppolit'in (şimdi bunu itiraf ediyordu) bu toplantının maskarası olduğunu görüyordu.

Bilibin Bolkonski'ye fısıldadı:

"Size bir Kuragin ziyafeti çekeyim, politikadan söz ettiği zaman bir harikadır, kendi kendine verdiği değeri bir görmelisiniz."

İppolit'in yanına oturdu ve alnını kırıştırarak onunla politikadan konuşmaya başladı. Prens Andrey'le ötekiler çevrelerinde toplandılar.

İppolit herkesi imalı bakışlarla süzerek söze başladı:

"Le cabinet de Berlin ne peut pas exprimer un sentiment d'alliance, sans exprimer... comme dans sa dernière note... vous comprenez... vous comprenez... et puis si sa Majesté l'Empereur ne déroge pas au principe de notre alliance..."308 Sonra Prens Andrey'in kolunu yakalayarak, "Durun, daha bitirmedim," dedi, "Öyle sanıyorum ki müdahale, bütün müdahalelerden daha güçlü olacaktır, ve..."Sustu. "Bizim 28 Kasım telgrafımız alınmamış olmakla iş bitmiş olmaz. İşte bütün bu iş böyle sona erecek."

Savaş ve BarışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin