Davout, İmparator Napoléon'un Arakçeyev'iydi, onun gibi korkak olmayan, ama onun kadar görevine sadık, gaddar, sadakatini ancak gaddarlığıyla ifade edebilen bir adamdı.
Doğa için kurt nasıl gerekliyse devlet mekanizmasına da bu adamlar böylece gereklidirler, her zaman vardırlar, her zaman ortaya çıkarlar; varlıkları ve devlet başkanına yakınlıkları ne kadar anlamsız görünürse görünsün tutunurlar. Aleksandr'ın şövalyece, asil ve yumuşak karakteri yanında, kendi eliyle humbaracıların bıyıklarını yolan, sinirlerinin zayıflığı yüzünden tehlikeleri göze alamayan gaddar, kültürsüz, nezaketsiz Arakçeyev'in, böyle sağlam tutunabilmesi ancak bu zorunlulukla açıklanabilir.
Balaşev, Davout'u bir köylü kulübesinin samanlığında küçük bir fıçının üstüne oturmuş, yazı işleriyle meşgul buldu. Hesapları kontrol ediyordu. Yaveri yanında, ayakta duruyordu. Daha iyi bir bina bulmak mümkündü ama Mareşal Davout, sert ve somurtkan olmaya hak kazanmak için bilerek kendilerini en zor yaşama şartları içine sokan insanlardandı. Yine bunun içindir ki bu insanlar her zaman durmadan, dinlenmeden meşguldürler. Yüzünün ifadesi şöyle diyordu: "Hayatın mutlu yüzünü düşünmek nerede? Görüyorsunuz ki pis bir samanlıkta bir fıçının üstüne oturmuş çalışıyorum." Bu adamların başlıca zevki ve ihtiyacı, neşeli insanlarla karşılaşınca kendi hüzünlü, devamlı faaliyetlerini onların gözlerine çarptırmaktır. Balaşev'i yanına getirdikleri zaman Davout bu zevki duydu. Rus generali içeri girince işine daha çok daldı, gözlüğünün üstünden Balaşev'in, güzel bir sabahın ve Murat ile konuşmanın etkisiyle canlanan yüzüne baktı, kalkmadı, kımıldanmadı bile, kaşlarını daha çok çattı, öfkeyle gülümsedi.
Bu karşılamanın bıraktığı kötü etkiyi Balaşev'in yüzünde fark ederek başını kaldırdı, soğuk bir tavırla ona ne istediğini sordu.
Balaşev, Davout'nun bu tavrının ancak kendisinin Aleksandr'ın general yaveri, hatta Napoléon karşısında onun bir temsilcisi olduğunu bilmemesinden kaynaklandığını düşünerek kim olduğunu, görevini söyledi. Beklediğinin aksine Davout iyice sertleşti ve kabalaştı.
"Zarfınız nerede?" dedi. "Veriniz bana onu, imparatora göndereyim."
Balaşev, zarfı kendi eliyle imparatora verme emri aldığını söyledi.
Davout, "İmparatorunuzun emirleri kendi ordunuzda geçer," dedi, "burada size ne söylerlerse onu yapmaya mecbursunuz."
Sanki kaba bir kuvvetin hükmü altında olduğunu Rus generaline daha iyi hissettirmek için yaverini nöbetçiyi çağırmaya gönderdi.
Balaşev, hükümdarın mektubunu içeren zarfı çıkardı, masanın üstüne koydu. Masa, sökülmüş rezeleri sarkan iki fıçı üzerine yerleştirilmiş bir kapıdan ibaretti. Davout zarfı aldı, üstünü okudu.
Balaşev, "Bana saygı gösterip göstermemek, sizin bileceğiniz bir şey," dedi. "Ama izninizle şunu hatırlatayım ki majeste imparatorun general yaveri olma sıfatını ve şerefini taşıyorum..."
Davout bir şey söylemeden ona baktı; belli ki Balaşev'in yüzünde beliren heyecan ve şaşkınlık ifadesi ona zevk veriyordu.
"Gereken saygı gösterilecektir," dedi. Zarfı cebine yerleştirerek samanlıktan çıktı.
Bir dakika sonra mareşalin yaveri Bay de Castris içeri girdi, Balaşev'i kendisine hazırlanan eve götürdü.
O gün Balaşev, samanlıkta mareşalle birlikte fıçıların üstündeki tahtada yemek yedi.
Ertesi gün Davout erkenden hareket etti, gitmeden önce Balaşev'i yanına davet ederek orada kalmasını, emir verilirse buradan ağırlıklarıyla ayrılmasını, Bay de Cas-tris'den başka kimseyle konuşmamasını emreder gibi rica etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaş ve Barış
General FictionI. Cilt Savaş ve Barış, "klasik" dendiğinde akla gelen ilk kitaplardan. Napoléon'un Rusya'yı işgalini anlatan dev bir savaş romanı, aynı zamanda bir Rusya panoraması. 1800'lerin ortalarında Rusya'nın içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullar, ke...