IV - V - VI - VII

27 0 0
                                    



Az sonra, Piyer'i almak için karanlık odaya öğretmen değil, Piyer'in kefili Villarski geldi, Piyer onu sesinden tanımıştı. İsteğinde ısrar edip etmediği hakkında sorulan yeni sorulara Piyer, "Evet, evet, razıyım," diye yanıt verdi, ışıldayan çocukça gülümsemesiyle, tombul, açık göğsüyle, biri çıplak, ötekisi çizmeli ayaklarıyla sinirli ve korkak adımlarla yürüdü, çıplak göğsüne Villarski'nin dayadığı kılıçla ilerledi. Onu odadan çıkarıp koridorlarda aşağı yukarı dolaştırarak sonunda locanın kapısına getirdiler. Villarski öksürdü, masonca çekiç vuruşlarıyla ona yanıt verdiler, kapı açıldı. Birisinin bas sesi (Piyer'in gözleri hâlâ bağlıydı) ona kim olduğunu, nerede, ne zaman doğduğunu sordu. Sonra gözlerini açmadan onu tekrar bir yere götürdüler, yürürken ona yolculuğunun güçlüklerinden, kutsal dostluktan, kâinatın ezeli kurucusundan, zorluklara ve tehlikelere karşı koymak için göstereceği yiğitlikten alegorilerle söz ettiler. Piyer bu yolculuk sırasında kendisini bazen arayıcı, bazen mustarip, bazen de talip diye çağırdıklarını ve kılıç ve çekiç vuruşlarının her seferinde ayrı olduğunu fark etti. Onu bir şeye yaklaştırdıkları sırada Piyer rehberleri arasında bir kargaşalık ve tereddüdün baş gösterdiğini sezdi. Kendisini çevreleyen insanların kendi aralarında birbirlerine fısıltılarla bir şeyler sorduklarını ve onun bir halıdan yürütülmesi için içlerinden birinin ısrar ettiğini işitti. Bundan sonra sağ elini tuttular, bir şeyin üstüne koydular, sol eliyle de göğsünün sol tarafına bir pergeli bastırmasını söylediler ve birisinin okuduğu sözleri tekrarlatarak kardeşlik yasalarına sadakat yeminini ettirdiler. Sonra mumları söndürdüler, ispirto yaktılar (Piyer bunu kokusundan anladı) ve ona küçük nuru göreceğini söylediler. Gözlerinin bağını çözdüler, ispirto alevinin hafif aydınlığında Piyer, karşısında öğretmeninin giydiği önlük gibi önlükler giymiş birkaç kişinin durduğunu ve göğsüne doğru uzanmış kılıçlar tuttuklarını, hayal meyal gördü. Aralarında beyaz gömleği kanlı bir adam vardı. Bunu gören Piyer göğsünü gererek ilerledi; sanki kılıçların göğsünü yarmasını istiyordu. Ama kılıçlar uzaklaştı ve hemen tekrar gözlerini bağladılar. Bir ses ona, "Sen şimdi küçük nuru gördün," dedi. Sonra tekrar mumları yaktılar ve büyük nuru göreceğini söylediler, tekrar gözlerini çözdüler, ansızın kalabalığın sesi duyuldu: İşte dünyanın ihtişamı böyle geçiyor.

Piyer yavaş yavaş kendine gelmeye, bulunduğu odayla insanlara göz gezdirmeye başladı. Siyah örtülü uzun bir masanın çevresinde on iki kişi oturmaktaydı. Hepsi de önce gördüklerinin kılığındaydılar. Piyer bazılarını Petersburg kibar âlemlerinden tanıyordu. Başkanlık koltuğunda, boynunda özel bir nişan bulunan tanımadığı genç bir adam oturuyordu. Onun sağında, Piyer'in iki yıl önce Anna Pavlovna'da gördüğü İtalyan papazı vardı. Sonra, çok önemli bir konumu olan bir devlet adamıyla, eskiden Kuraginlerde çalışmış İsviçreli bir eğitimci de buradaydı. Hepsi, elinde bir çekiç tutan reisin sözlerini dinleyerek ciddiyetle susmaktaydılar. Duvara alevli bir yıldız geçirilmişti; masanın bir yanında, üzeri çeşit çeşit şekilli küçük bir halı, öbür yanındaysa içinde incil ve iskelet başı bulunan kürsü gibi bir şey vardı. Masanın çevresinde, kiliselerdeki gibi, yedi büyük şamdan duruyordu. Üyelerden ikisi Piyer'i kürsüye götürdü, ayaklarını dik açı durumuna soktular ve tapınağın kapısında dua ettiğini söyleyerek yere uzanmasını emrettiler.

Üyelerden biri yavaşça, "Önce malayı alması lazım," dedi.

Başka birisi, "A! Yeter artık, rica ederim," diye yanıt verdi.

Piyer itaat etmedi, şaşkın, miyop gözleriyle çevresine bakındı ve birdenbire içine bir şüphe düştü. "Neredeyim! Ne yapıyorum? Benimle alay mı ediyorlar? Bütün bunları hatırladığım zaman utanmayacak mıyım?" Ama bu şüphe ancak bir an sürdü. Piyer çevresindeki insanların ciddi yüzlerine baktı, şimdiye dek başından geçenleri anımsadı ve anladı ki, yarı yolda durmak olmaz. Şüphe ettiği için dehşete düştü, eski sevecenliğini yeniden kazanmaya gayret ederek tapınağın kapılarına secde etti. Gerçekten de içine eskisinden daha güçlü bir sevecenlik duygusu düşmüştü. Bir süre yatınca kalkmasını emrettiler. Ona ötekilerinki gibi beyaz deri bir önlük giydirdiler, eline bir mala ve üç çift eldiven verdiler, sonra büyük üstat ona döndü. Saflığı ve inancı temsilen bu önlüğün beyazlığını hiçbir biçimde lekelememeye gayret etmesini söyledi; sonra gizemli mala için, bununla hem kendi yüreğini kusurlardan temizlemeye, hem de yakınlarının yüreğini hoşgörü ile düzeltmeye çalışmasını söyledi. Sonra, birinci erkek eldiveni için, bunun anlamını çözemeyeceğini ama onu koruması gerektiğini; öteki erkek eldiveni içinse toplantılarda giymesi gerektiğini söyledi ve bir kadın eldiveni olan üçüncüsü için, "Aziz kardeşim," dedi, "bu kadın eldiveni de size verilmiştir. Bunu en çok saygı duyacağınız kadına verin. Kendinize seçeceğiniz onurlu kadın masonu bu armağanla yüreğinizin temizliğine inandırın." Bir süre sustuktan sonra ekledi: "Ama dikkat et, aziz kerdeşim, bu eldiven temiz olamayan elleri süslemesin." Bu sözleri söylerken büyük üstat sıkılıyor gibi geldi Piyer'e, kendisi daha çok sıkıldı, çocuklar gibi gözleri yaşararak kızardı, rahatsız rahatsız bakındı ve çevresinde sıkıntılı bir sessizlik oldu.

Savaş ve BarışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin