"Let us be grateful to the people who make us happy; they are the charming gardeners who make our souls blossom."
― Marcel Proustİstanbul'da sakin bir şubat gecesiydi. Uçaktan iner inmez yüzüne çarpan ılık rüzgâr, kendini gerçek bir gurbetçi gibi hissettirmişti. Deri ceketini çıkarıp havayı hissetmek istercesine derin derin soludu. Bazen fark etmeden bu şehre âşık olduğunu düşünüyordu. Hiç şüphesiz gündüzü de çok başkaydı ama bu şehirde gece, ona hiçbir yerde hissedemeyeceği duygular hissettiriyordu. Havaalanın kapısında bekleyen taksilerden birine binip "Bakırköy sahil," dedikten sonra camı sonuna kadar indirdi.
Dümdüz otoban yoluna dünyanın en güzel manzarasına bakar gibi baktığından olsa gerek, dikiz aynasından buna şahit olan taksici takılmadan edememişti.
"Abi gurbetten geliyorsun herhalde. İstanbul'un otobanına da bu kadar aşık bakışlar atanı ilk kez gördüm bu arada."
Doruk gülerek cevapladı. "Evet, uzun zaman oldu." Başını camdan biraz uzatıp yukarı kaldırarak gökyüzüne baktı. "Yıldızımı görmeyeli çok oldu. Bu heyecanım onu göreceğim için yani anlayacağınız." Tabi o kadar cesur olabilirsem diye tamamladı cümlesini içinden. İnsanların asıl söylemek istedikleri, cümlelerinin içlerinden tamamladığı kısımları olsa gerekti. Ve kendisinin bu kısımları kimseye sesli söylemediğini fark etmişti.
Sahilde inip saatlerce yürüyüş yaparken soğuk havanın bile üşütemediği, hâlâ taptaze ve sıcak hatıraların beyin kıvrımlarından çıkıp damarlarından geçerek kalbine ulaşmasına izin verdi. Zaman, bu dakikalarda tersine akan zehirli bir suydu sanki.
Günün ağarmasına az kalmıştı. Her zaman gittiği otele giden otantik sokaklarda yürürken önünden geçtiği bir bina onu biraz yavaşlattı. Kafasını kaldırıp yıllardır okumadığı tabelayı yeniden ve yeniden okudu. Tek bir şey bile değişmemişti. Her şey üç sene önce bıraktığı gibiydi. Sahiden üç yıl olmuş muydu?
Yolun ortasında dikilmekten vazgeçip otele doğru yürümeye başladı. O sırada hafif hafif yağmaya başlayan yağmur, günün hava durumu hakkında bilgi vermekle kalmıyor, gözyaşlarını saklamasına yardım ediyordu. Kollarını sonuna kadar açıp başını gökyüzüne kaldırdı. Yüzü saniyeler içinde ıslanırken gözüne giren damlalar sebebiyle gözlerini kırpıştırarak yukarı doğru bağırdı. "Benimle birlikte ağladığın için teşekkür ederim."
Yağmur hızlandığında o da hızını biraz artırıp otele giderek cenazenin kaldırılacağı saate kadar uyudu.
***
Uzun zamandır sivil olarak cenazeye katılmadığı için ortama alışmakta biraz güçlük yaşıyordu. Haklar helal edilmiş, cenaze namazı kılınmıştı. Doruk için kolay olmayacak kısım gelmişti, aileye baş sağlığı dilemek.
Hafif hafif yağan yağmur saçının üst kısmını iyice ıslatmıştı. Elleriyle saçını karıştırıp bozulmuş şeklini iyice dağıtırken kafasının üstündeki gri katmanı fark etti. Önce yağmurla arasına girmiş bu gri şemsiyeye ardından onu tutan güneş gözlüklü adama şaşkın bakışlar attı. Siyah uzun paltosu ve siyah kasketiyle karşısında Anıl Sefa'yı görmeyi beklemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİYAKALI RUHLAR
General Fiction❗️UYARI: Hikaye yer yer şiddet ve olumsuz örnek oluşturabilecek anlatılar içermektedir. Özellikle psikolojik olarak aşırı hassas kişilerin dikkatli okuması/ belirli bölümleri okumaması tavsiye edilir. Bu hikâye Mucize Doktor dizisindeki Doruk Özütür...