"Ölümün kıyısı, ölümün kendisinden daha feci bir şeydir, bunu yaşayarak öğrendim."
― Zülfü LivaneliMezar. Karanlık ve insanı delirten bir sessizlik. Sanki mezarda gibi. Karanlık. Zifiri bir karanlık. İnsanın ne kadar sakladığı, içine gömdüğü korkusu varsa ortaya zorla çıkaran koyu bir ürperti. Sessizlik. Sanki ölmüşsün gibi. Sadece başının içinden gelen deli gibi bağırmaları duyduğun bir sessizlik. Bu ikisiyle baş başa, sanki ruhu ölüme hazırlık yapar gibi yatıyordu orada. Üzerindeki devasa beyaz kütleyle ve yanı başındaki yol arkadaşının yanında.
"Hey Emir, basketbol sever misin?"
Arkadaşının kapalı gözlerini göremese de gülümseyerek fısıldamaya devam etti.
"Ben çok severdim, iyi de oynardım şimdi yalan yok. Bugün nakil yaptığımız çocuk vardı ya, Egemen. O düşürdü aklıma basketbolu. Onu görünce oynadığım zamanlar aklıma geldi. Dönünce bir maça ne dersin? İlker'i de alırız. İkiye bir." Yorgunca gülümsedi. "Acaba biliyor mudur ki oynamayı? Boyu da kısa, sanki futbolcu tipi var gibi onda. Futbolcuysa kesin kalecidir bak. Demedi deme."
Sol kolunu biraz kaldırmayı denediğinde omzuna saplanan keskin acıyla yüzünü buruşturdu. Yavaşça indirip diğer kolunu uzatabildiği kadar uzatarak karların arasına daldırdı. "Tabi önce buradan çıkmamız gerek değil mi?"
Üzerlerindeki karın o kadar derin olmadığını bildiği halde endişelenmeye başlamıştı. Önünde iki seçenek vardı ve ikisi de birbirinden tehlikeliydi. Ya arama kurtarmaların gelişini bekleyecek ve Emir'in kırıklarının asla yerinden oynamamasını sağlayacaktı. Ama arkadaşının nabzını kontrol ettiğinde ve bacaklarıyla karın boşluğundaki yaralara baktığında o kadar vakti olmayacağını düşündü. Ya da çift kat yelek ve boyunluğa güvenip hafif hafif kazmaya başlayacaktı. Yüzeyden çok uzakta sayılmazlardı ve kazdıkça kendiyle birlikte arkadaşını da sürükleyerek başarabileceğini düşündü.
Gözlerini kapatıp sakince en mantıklı kararı verebilmek için bir dakika düşündü. Tekrar açtığında kararını vermişti, Emir'in hiç bekleyecek zamanı yoktu. Daha önce biraz daha iyi durumda bir hastaya bakmıştı ve kısa süreli bir gecikme yüzünden onu kaybetmişti. Ne pahasına olursa olsun ekiplerin gelmesini boş boş bekleyemezdi. Yaraları derindi. Fakat sorun omurgasındaki kırıklardı. Onun için de yeleği ve boyunluğu destekleyici birkaç aparatı çantasından çıkartıp karanlıkta elinden geldiğinde sıkı bir şekilde arkadaşının üstüne yerleştirdi. Acele etmesi gerekiyordu.
Geliş yönüne doğru sağ koluyla kazmaya başlaması gerekti. Fakat gece oluşunun yanı sıra ufacık bir ışık huzmesi de sızmıyordu yanlarına. Geriye tek bir çözüm kalıyordu. Sağ elindeki kana bulanmış taktik eldiveni(1) çıkararak eline tükürdü. Tükürüğünün yer çekimine karşı hareket ettiği yönün yüzey olduğunu biliyordu. Birkaç kez daha aynı hareketi tekrarladıktan sonra yüzeyin yönüne tam olarak hakim olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİYAKALI RUHLAR
General Fiction❗️UYARI: Hikaye yer yer şiddet ve olumsuz örnek oluşturabilecek anlatılar içermektedir. Özellikle psikolojik olarak aşırı hassas kişilerin dikkatli okuması/ belirli bölümleri okumaması tavsiye edilir. Bu hikâye Mucize Doktor dizisindeki Doruk Özütür...