"Yapma doktor, bir şarkı hiç ölür mü?"
― Mine SöğütYollar vardır. Bitmek tükenmek bilmeyen mesafeler. Koştukça varılamayan hedefler, arşınladıkça büyüyen uzaklar. Ve yine yollar... Yorgun yollar. Yaklaştıkça canlanan bir serap bekliyordu o yolların sonunda gözlerini kırpmadan koşan adamı.
Dört buçuk saatlik yolu iki saatte, tüm hissetme duyusunu kaybetmiş şekilde tüketti. Tüm duygularını onu görene kadar askıya almıştı. Çünkü acıdan başka bir şey görmemiş ruhu, asla umut aşılamıyordu. Hayatı boyunca nefret ettiği o umut duygusuna şimdi perişan bir halde muhtaç kalmıştı. Namlunun ucundaki kendisi değildi çünkü. Ona yapamazdı. Kendisine hayatta kalmayı öğreten adam için gerekirse umudun karşısında diz çöküp yalvaracaktı.
Yoğun bakım koridorunda ruhu bedeninden ayrılmış bir ceset titreyerek yürüyordu. Yolun sonundaki camlı odanın önünde durduğunda başı önüne eğikti. Derin bir nefes alıp gözlerini sımsıkı kapatarak başını kaldırdı. Cansız bedeninin iki yanına sarkıttığı ellerini yumruk yaparak sıktı. Göz kapakları yavaşça yukarı kalktı. Adem elmasının patlayacak kadar şişmesinin ardından boğazındaki yumruyu zorla gönderdi. Kahvelerindeki kızarıklık göz kapaklarını kapatıp açmasına sebep oldu. Onu böyle görmek tüm benliğini altüst etse de kendinden korktuğu için verebileceği tüm tepkileri başka bir zamana erteleyerek kendini bastırdı.
Sağ elini yavaşça cama yasladı. Gözlerine ne zaman baksa kimsenin asla yıkamayacağını düşündüğü o adam, ağzında bir hortum ve her yerinden sarkan kablolarla öylece yatıyordu. Gözleri kapalıydı, yüzünde savaştan yeni çıkmış birinin yorgunluğu vardı.
Yüzünün yarısını kaplamış mavi maskeyi çenesine kadar indirip sola doğru birkaç adım attı. Kapıyı açmadan önce bu zamana kadar hiç yapmadığı bir şey yaptı. Hayal kurdu. Kulpu indirdiğinde karşısında o yıkılmaz bakışlarla kendine gülümseyen adamı sapasağlam bulmanın hayalini kurdu. Yirmi yedi yıldır ilk kez, bir düşünün gerçekleşmesini bu kadar çok istiyordu. Başını yukarı kaldırıp derin bir nefes aldı. Gözleri, hayali için yardım beklediği şeyi görmek ister gibi tavana dikilmişti.
Kulpu indirdi. Canından bir parça eksilmişti sanki. Uğruna tüm canını verebileceği hayali kırılarak parçalara ayrıldı. Yatağa doğru yürüdü. Yerdeki parçalar ayağına saplandıkça kalbi acıyla kasılıyordu. Dizi yatağa değdiğinde durdu. Başı istemsize sağa doğru kıvrılırken zorlukla yutkunarak ona baktı. Sanki kapalı gözlerinin ardında huzura erişmiş birinin sakinliği vardı.
Yatağın yanına çömelerek titreyen elleriyle Anıl'ın sağ elini tuttu. "Duydum ki beni kıskanmışsın." Burnunu çekerek devam etti. "Tabi tüm ilgiler benim üstünde olunca dayanamadın değil mi? Herkesi kandırabilirsin ama beni asla." Bir kez daha burnunu çekip gülümsemeye çalıştı. "Yurttaki ateşlendiğin geceyi hatırlıyorum. Ben çok hasta olduğum için revire almışlardı, tabi tüm öğretmenler başımda dönüyor. Sizin de yatakhaneden çıkmaya izniniz yoktu. Yatış saati geldiğinde revirden kovmuştu seni hemşire. Sen de bana göz kırpıp 'Bak nasıl geleceğim yanına' demiştin. O gidişini hiç unutmuyorum. Başına bela açacağını anlamıştım ama sınıfta tebeşir bırakmamıştın be oğlum. Tabi bir saate kalmadan yüksek ateşle yanımdaki yatağa kurulmuştun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİYAKALI RUHLAR
General Fiction❗️UYARI: Hikaye yer yer şiddet ve olumsuz örnek oluşturabilecek anlatılar içermektedir. Özellikle psikolojik olarak aşırı hassas kişilerin dikkatli okuması/ belirli bölümleri okumaması tavsiye edilir. Bu hikâye Mucize Doktor dizisindeki Doruk Özütür...