16.BÖLÜM: "AŞILAMAYAN DUVARLAR"

275 21 219
                                    

Merhaba, geldik biz! Bölüm sonunda söyleyeceklerim var, görüşmek üzere. :)

"Çok tuhaftı, ağlayamadım. Ama ruhum paramparça olmuştu."
― Fyodor Dostoyevski

Sabahın ilk ışıkları, otobanda direksiyon sallayan sürücüler için nimetti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sabahın ilk ışıkları, otobanda direksiyon sallayan sürücüler için nimetti. Gece boyu gözünü kırpmadan araç kullanan Doruk içinse bu nimet fazla doz ilaç anlamına geliyordu.

Ankara'ya yaklaşık bir saat önce girmişti. Göz ucuyla telefonunu kontrol ettiğinde Özütürk Hastanesi'ne on beş dakika yolu kaldığını gösteriyordu. Direksiyondaki ellerini farkında olmadan sıkarken yol boyunca kafasında kurguladığı cümleleri neredeyse unutacaktı. Ne demesi gerektiğine hazırlanmıştı fakat bu bir işe yaramıyordu. Haritadaki konuma yaklaştıkça bir kelime daha siliniyordu çalıştığı metinden.

Hastane otoparkına hızlı bir giriş yapıp arabasını sert bir frenle park etti. Yan koltuktaki belgeleri ve ceketini eline aldı. Kapıyı açıp derin bir nefes alarak indi. Siyah deri ceketini sarı tişörtünün üzerine giyip arabayı kilitledi ve hastaneye girdi. Girişte oldukça şatafatlı bir manzara onu bekliyordu. Buraya gelmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Etrafını inceleyerek danışmaya doğru yürüyordu ama hastanenin muhteşem mimarisi onu hiç etkilemiyordu.

"İyi günler," dedi danışmadaki kıza. "Başhekimin odası kaçıncı katta acaba?"

Altıncı katta olduğunu öğrenip asansörlere doğru ilerledi. Birkaç dakika sonra babasının odasıyla karşı karşıyaydı. Odanın önünde oturan sekterin yanına yaklaştı.

"Pardon, Attila Bey odasında mı acaba?"

Sekreter başını kaldırıp önündeki bilgisayardan birkaç tuşa bastı ve Doruk'a döndü. "Randevunuz var mıydı?"

Doruk için içeride olduğunu öğrenmek yeterli olmuştu. Yüzüne yarım bir gülüş yerleştirip arkasını döndü ve sertçe odaya daldı.

"Randevuya gerek yok ben yabancı sayılmam, değil mi Attila Bey? Yoksa sayılır mıyım?"

Oldukça geniş ve aydınlık olan odanın tam karşısındaki uzun dikdörtgen masada oturan babasıyla göz göze geldi

Sekreter arkasından "Beyefendi, içeri bu şekilde giremezsiniz!" diye bağırıyordu.

Doruk'un babası bir dakika önce masasında oturmuş sakin bir halde kahvesini yudumlarken şu anda şaşkınlıkla oğluna bakıyordu.

Sekreter güvenliği arayacağını ve bir şeyler daha söylüyordu ama ne Doruk ne de babası onu duyuyordu. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı, yıllar sonra. Birininki buram buram öfke kokarken diğerinin bakışları şaşkınlık ve özlem içeriyordu.

Attila Bey ayağa kalkıp birkaç adım attığı sırada içeri iki tane güvenlik girmişti.

"Çıkın," dedi onlara. Sekreter itiraz ettiğinde "Çıkabilirsiniz dedim. Yalnız bırakın bizi," dedi ikinci kez. Oda boşaldığında Attila Bey kollarını iki yana açarak şaşkınca gülümsedi.

FİYAKALI RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin