"Ne kadar acıyorum kendime; bu yüzden başkalarına acımaya fırsat bulamıyorum. Bütün acımamı kendime harcadım."
— Oğuz Atay
Biraz daha uyursam bütün bu olanlardan kurtulabilir miyim? Kafka'nın neden böyle bir cümle kurduğunu anlamış olmasının verdiği gururla gülümsedi. Göz kapaklarından daha çok direnen beyni, içindeki sese kulak vererek uyanmak istemiyordu. Biraz daha diyordu ses. Biraz daha uyu, biraz daha kaç, biraz daha hissetme dünyadaki acıları tüm benliğinle. Ne olur sanki, biraz daha ayrı kalsa ruhun bedeninden.
Göz kapaklarını her araladığında beynine dolan sesler onu öyle yoruyordu ki, aynı ahestelikle kapanıyordu yeniden. Karşısında bulanık da olsa birilerini görüyordu. Mesela Kaan'ı gördüğünü çok net hatırlıyordu. Endişeyle yüzünü Çiğdem'e çevirip "Bu sefer kendine geliyor galiba!" diye seslendiğini. Bir zaman sonra yeniden araladığında Alya'yı elinde bir serumla görmüştü. Gözleri usulca kapanmıştı yine. Hastanede olduğunu anlayabiliyordu. Fakat bilinci en fazla tavanla birkaç saniye bakışabileceği kadar açık duruyordu.
Nihayet seslerin biraz azalmasıyla göz kapaklarını yeniden aralamıştı. İşte şimdi içindeki sesi duymayacak kadar güzel bir manzara görmüştü. Israrla yeniden kapanmak isteyen göz kapaklarına engel oldu ve Anıl'ın endişeli çehresine baktı. Arkadaşı refakatçi koltuğunda oturmuş, bir elini yanağına yaslamış halde pencereden dışarı bakıyordu. Gözlerini araladığını fark ettiğinde yüzündeki o garip buruk ifade anında kaybolurken kocaman gülümsemesiyle yanına yaklaştı.
"Günaydın uykucu. Kış uykusuna yatacağını baştan söyleseydin beklemezdim burada."
Dudaklarını yana kıvırmaya çalışırken yutkunduğunda boğazındaki acı tat onu öksürtmüştü. Başını komodine çevirip su isteyeceği sırada Anıl elindeki su bardağını sakince kendisine uzattı. Sağ elini uzatıp bardağı alırken solunda takılı omuz askısını fark etmişti.
"O kadar uzun uyumuş olamam herhalde. Saat kaç ki?" Başını cama çevirdiğinde akşamın çökmek üzere olduğunu görmüştü.
Anıl kolundaki saate baktı. "Oluyor bir on saat falan."
Doruk şaşırsa da bozuntuya vermemişti. Asıl merak ettiği Emir'in durumu olsa da yeni fark etmiş gibi şaşkınlıkla Anıl'a baktı.
"Senin ne işin var ya burada? Alt tarafı omzumu kurşun sıyırdı. Hayır sanki ilk defa oluyor. Gelmişsin başımda boş boş beklemişsin. Sen koskoca Diyarbakır Askeri Hastanesi baş asistanısın. İşinin başında olman gerekiyordu."
Anıl küçük bir kahkaha atarak koltuğuna tekrar oturdu. "Heh geldi bizimki. Ne yapayım oğlum? Sizin bu hastanedekilerde pek iş yok anlaşılan. Aradılar, uyandıramıyoruz Doruk Bey'i dediler. Onu ancak sizin gibi muhteşem yetenekli bir cerrahi dehası uyandırabilir, lütfen gelin diye yalvardılar. Ne yapsaydım? Hipokrata mı karşı gelseydim senin şu azarını yiyeceğim diye?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİYAKALI RUHLAR
General Fiction❗️UYARI: Hikaye yer yer şiddet ve olumsuz örnek oluşturabilecek anlatılar içermektedir. Özellikle psikolojik olarak aşırı hassas kişilerin dikkatli okuması/ belirli bölümleri okumaması tavsiye edilir. Bu hikâye Mucize Doktor dizisindeki Doruk Özütür...