13.BÖLÜM: "KUTUP YILDIZI"

217 22 265
                                    

"Ve bazıları yokken bile vardır, fazlasıyla."

― Edip Cansever

Gözlerini açar açmaz yüzünü, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur taneleri ıslatmıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gözlerini açar açmaz yüzünü, bardaktan boşanırcasına yağan yağmur taneleri ıslatmıştı. Etraf çok karanlıktı. İki elinin üzerine yüklenerek yattığı yerden kalkmaya çalıştı. Gökyüzünde korkunç bir fırtına vardı. Rüzgar, güçlü sesiyle ağaçları yerinden sökecekmiş gibi esiyordu. Ayağa kalkmaya çalıştığında önce sendeledi, sonra titreyeme başladı. Daha önce hiç bu kadar üşüdüğünü hatırlamıyordu. Kollarını kendine sararak ısınmayı denedi. Etrafına bakmak yeni aklına gelmişti ama bulunduğu yer, nerede olduğunu anlayamayacağı kadar karanlıktı. Ara sıra çakan şimşekler etrafı aydınlatıyordu. Şimşekleri bekleyerek birkaç adım attı, dağlık bir arazideydi. Yürümeye başladığında bir şimşek beş metre önünü aydınlattı. Onu gördü orada, Kaan'ı. Kanlar içinde hiç hareket etmeden yatıyordu. Yağmur yüzünden akan kanlar toprağın rengini kırmızıya çevirmişti.

Yanına koşmaya başladığında bir adım atar atmaz yere yuvarlandı. Dizleri kanıyordu. Umursamadan ayağa kalkmayı tekrar denedi. O sırada bir anda arkasında Çiğdem belirdi. "Çiğdem!" diye bağırdığında kadın başını o tarafa çevirip "Sen öldürdün," dedi. Sesinde buz gibi bir sakinlik vardı.

Düştüğü yerde öylece kalırken hayır demek istedi. Ben yapmadım, hayır... Diyemedi. Sesi çıkmıyordu. Ya da gök gürültüsü tarafından yutuluyordu. Ellerini yumruk yaptı. Tüm gücüyle yeniden çığlık atmayı denedi. "Hayır!" diye bağırdığında gözleri dehşetle açıldı ve kendini bir yatakta buldu. Derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Alnından damla damla terler akıyordu. Bu bir kabustu ama değildi aynı zamanda. Çiğdem gerçekten onu suçlamıştı. O gece yaşananlar yeniden ve yeniden aklına geldiğinde ellerini alnına koyarak başını ovaladı. Alya elinde bir bardak suyla geldiğinde başını istemiyorum anlamında salladı. Alya bardağı kenara koyarak yanındaki sandalyeye oturdu.

"İyi misin?"

Cevap vermediğinde elini omzuna koyarak sakinleşmesini söyledi. "Kâbustu."

Doruk elleriyle başını ovalamaya devam etti. Ne ara buraya dönmüşlerdi, Çiğdem neredeydi, hiçbir şey hatırlamıyordu. Tek bildiği başının ortadan ikiye çatlayacakmış gibi ağrımasıydı.

"Alya..." dedi nefes nefese. "Ağrı kesici."

Alya bunu tahmin ettiği için ilacı yanında getirmişti. Cebinden bir tane çıkarıp uzattığında Doruk Alya'nın elindeki kutuyu alıp üç hap çıkardı ve hepsini ağzına attı. Yanındaki komodinde duran suyu da alıp içtikten sonra nefesleri yeni yeni düzelmeye başlamıştı.

"Daha iyi misin?"

Alya'nın tekrar sormasıyla gözlerini ona çevirdi. Kahvelerinin diplerinde kırmızılar vardı. Gözleri öyle yorgundu ki, bir bakışı sorusunun cevabını vermeye yetmişti.

FİYAKALI RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin