2.BÖLÜM: "ÖLÜ RİSK"

439 36 115
                                    

"I fear feeling my heart break a second time, because I'm not sure I could survive it.

I'd rather live alone than risk the pain."

― Nora Roberts, Face the Fire

Birisi daha önce ona eksi on yedi derece ayazdaki bir insanın terden sırılsıklam olabileceğini söylese muhtemelen inanmazdı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Birisi daha önce ona eksi on yedi derece ayazdaki bir insanın terden sırılsıklam olabileceğini söylese muhtemelen inanmazdı. Şimdi ise elindeki kana bulanmış sekizinci eldiven çiftini de çıkarıp koluyla alnında birikmiş su damlacıklarını silerken, gülümsüyordu.

"Hayat, insanlara tahmin bile edemeyecekleri şeyleri yaşatmayı ne kadar çok seviyor değil mi Emir?"

Elindeki aleti yaralı askerin karın bölgesinde gezdiren Emir, Doruk'un sorusuyla anlamaz gözlerle bakmıştı.

"Anlamadım?"

"Neyse boş ver," dedi Doruk aletin bağlı olduğu cihazın ekranına yaklaşarak. "Şarapnel parçaları şuradan başlayıp basis pulmonise(1) kadar uzanıyor, baksana."

Eliyle gösterdiği yere bakıp onu onayladı. "Tayfun Hoca'ya gösterelim hemen."

Tayfun Hoca ve Emir hızlı bir ilk müdahale için alandan ayrıldıktan sonra Doruk eline yeni bir çift eldiven geçirip henüz bitmiş olan çatışma bölgesine girdi. Arazi biraz engebeliydi fakat daha önce koşmak suretiyle arşınladığı dik yamaçlı dağlarla kıyaslanamazdı bile. Bütün yaralılar kurdukları şişirilebilir binaya bir bir getiriliyordu fakat o her zaman son kez alanı turlardı. Yanına ihtiyaten silahını da almıştı.

Hava desteği geç de olsa gelmiş, hedefler neredeyse etkisiz hale getirilmişti. Ama çok sayıda patlama olduğu için yaralı sayısı sürekli artıyordu. Durumu ağır olanlar hızlı bir ilk müdahaleden sonra en yakın hastaneye gönderiliyordu. Kritik ameliyat gerektiren durumlar için ambulans helikopterler gelmişti. Yüzeysel yaralanmalar ise pratik biçimde tedavi ediliyordu.

"Yardım edin!"

Doruk hızlıca sesin geldiği tarafa koşarak silahını belindeki kılıfına yerleştirdi. Patlamada yaralandıklarını tahmin ettiği, birinin bilinci kapalı iki asker vardı. Hızlıca bilinci açık olanın yanına koşarken elini kaldırıp biraz ilerideki kalabalığa "İlker!" diye seslendi.

Kesik kesik nefesler alan askerin alnındaki ve kolundaki birkaç yarayı hızlıca inceledi. "Tamam. Bendesin sakin ol tamam mı, iyi olacaksın merak etme. Ufak bir zedelenme sadece."

İlker'in geldiğini görür görmez diğer askerin yanına koşarken bilgi vermeyi ihmal etmedi.

"Ön kolunda 8 santimlik laserasyon(2) var, İlker!"

"Tamam bende!"

Diğer askerin yanına ulaştığında yüzünde ve vücudunun belli yerlerinde yanıklar olduğunu görmüştü. Göz reflekslerine baktıktan sonra pratik hareketlerle karın bölgesini muayene etti.

FİYAKALI RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin