14.BÖLÜM: "RUHU HİSSİZLEŞTİREN YARALAR"

285 23 391
                                    

Merhaba! Biz geldik :)

Geçen bölüme attığınız yorumlar ve genel olarak yazdığınız tüm yorumlar... 🥺 Ne diyeceğimi bilemiyorum o kadar güzeller ki, o kadar benim gibi hissederek yazıyorsunuz ki okurken çok mutlu oluyorum. Çok çok teşekkür ederim.

"Ruhumuz dar bir şeridin içinden sızılarla geçiyor."

― Abdurrahman Cahit Zarifoğlu

― Abdurrahman Cahit Zarifoğlu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"... Teröristlerce gerçekleştiren bu saldırıda şehadet şerbetini içmiş sekiz kardeşimize Rabbimden rahmet diliyorum. Şehit olan kardeşlerimiz için Yüce Kitabımız buyuruyor ki, 'Sakın ola onlara ölü demeyin, onlar ölü değildir.' Böyle bir ödülle ödüllendirilen kardeşlerimizi bugün ebediyete gönderiyoruz. Ülkemizin, Türkiye'mizin kararlılığı sürecektir. İnşallah topraklarımızda ve komşu ülkelerimizde bir tek terörist kalmayana kadar inlerine girecek ve onlara bunun hesabını soracağız..."

Gözünden akan bir damla yaşın dudaklarına ulaşmasına izin verdi. Dakikalar sonra tören bittiğinde binaya girerek boş bir yer aradı ve kendini zorlukla bir sandalyeye attı. Sabahtan beri tuttuğu gözyaşları bir anda kendini bırakmıştı. Başındaki askeri tören şapkasını çıkardı. Sımsıkı bağladığı siyah saçlarını tek hamlede tokadan kurtardı ve ağlamaya devam etti. Bir süre aynı pozisyonda oturduktan sonra omuzlarının sarsılması yavaşlamış, hıçkırıkları sessiz bir iç çekmeye dönmüştü.

Koridorda duyduğu ayak sesiyle başını o tarafa çevirdi. Gelenin İlker olduğunu gördüğünde yüzünü tekrar önüne çevirmiş, elindeki şapkasıyla oynamaya devam etmişti. Saniyeler sonra İlker gelip yanındaki boş sandalyeye oturdu.

"Ağlama artık Alya," dedi sakin bir sesle. "On gündür harap ettin kendini."

Alya burnunu çekerek başını yukarı kaldırdı ve kirpiklerini kırpıştırarak yaşların düşmesini engelledi. Ardından İlker'e döndü.

"Ağırıma gidiyor. Kabullenemiyorum orada sekiz tabut olmasını. Bizim altı arkadaşımız şehit oldu İlker, sekiz değil. Üsteğmen Doruk Özütürk ve Çavuş Mustafa Alakan henüz bulunamadı."

Zorlukla yutkunarak cümlesinin devamını kısık sesle tamamladı. "En azından naaşları bulunana kadar..."

Onun öldüğünü düşünmek, nefesini kesiliyormuş gibi hissettiriyordu. Ne zaman ona bu kadar bağlanmıştı? Ancak yokluğunda fark etmişti, onsuz kalmanın bu kadar acı verici olduğunu. Bu zamana kadar ona karşı olan hislerinin böyle bir boyutta olduğunu bilmiyordu. Muhtemelen başına böyle bir olay gelmeseydi bir süre daha da anlayamayacaktı.

İlker sesli bir nefes vererek ellerini önünde birleştirdi. "Sen de biliyorsun ki bu süre geçtikten sonra artık şehit kabul ediliyorlar."

"Ya ölmedilerse? Ya rehin alındılarsa veya bir yerde yaralı haldelerse?"

FİYAKALI RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin