"Neden hayatlarımıza, içlerinde yaralı bir ölü taşıyan yabancılar olarak devam etmek zorunda kaldık?"
—Ahmet Altan, İçimizde Bir Yer
Hayatı, öğrenmek zorunda olduğu gerçeklerle geçiyordu. Daha doğrusu hayat tarafından kafasına vura vura öğretilen gerçeklerle. Şimdi yine deli gibi yağan yağmurun altında durmuş, ceketinin omuzlarından yerdeki ıslak kırmızılığa düşen damlalarla birlikte içindeki sonunu göremediği boşluklardan birine düşüyordu. Bu kez öğrendiği kelimenin adı pişmanlıktı. Söylemesi ve yaşaması arasında yağmur bulutları kadar fark olan bu kelimeyi canlı canlı karşısında görebiliyordu.
İlk şoku atlattığını sanarak Alya'ya doğru koşup etrafında toplanmış birkaç insanı ittirdi ve dizlerinin üzerine oturdu. Alya'nın dudaklarından kaçan hırıltılı inlemeleri duyuyordu. Gözleri, koyu yeşil gözleriyle buluştuğunda derin bir nefes aldı. Üzerindeki ceketi çıkarıp hızlıca kan gördüğü yere bastırdı. Elleriyle kadının başını kaldırıp dizine yatırdı ve baş parmaklarını sırılsıklam olmuş yüzünde gezdirdi.
"İyi misin? İyisin değil mi? İyisin, bir şeyin yok iyisin. Sakin ol tamam mı hiçbir şey olmayacak, iyisin..."
Tanju ve Önder'in dakikalar içinde yanlarında belirmesiyle fark ettikleri şey, sakinleştirilmesi gereken kişinin Alya olmadığıydı.
Önder, gözlerini sonuna kadar açmış, nefes nefese kalmış halde Alya ile konuşmaya çalışan Doruk'u omuzlarından tutarak geriye çekti ve Tanju'ya yol açtı. Tanju muayenesini tamamlamış, Alya'nın bilinci açık olduğu için rahatlamıştı. Göz bebeği refleksine tekrar bakıp kanamanın kaynağını bulduktan sonra telefonunu çıkarıp acil bir ambulans istedi. Ardından hastanesinin aciline telefon etti. Karşısına Açelya çıkmıştı.
"Açelya, her ihtimale karşı bir ameliyathane ve iki ünite kan hazırla..." diye başladı ve gerekli bilgileri vererek telefonu kapattı. Ardından Alya'yla konuşmayı denedi.
"İsmin Alya, değil mi? Derin bir nefes almanı istiyorum Alya, tamam mı?"
Göğsünden hırıltılarla yükselen sesi duyan Tanju nefes darlığı çektiğini anlamıştı. "Şimdi seni yan çevirmem gerekiyor."
"Ben... İyiyim..." dedi kesik kesik çıkan sesiyle. Hemen sonra başını çevirip kendinde olmadığı belli olan Doruk'a baktı. Önder onu zorlukla tutuyordu. "Alya lütfen ölme!"
Tanju, Alya'yı yavaş hareketlerle yan yatırıp elbisesini sıyırarak karnına baktı. Küçük küçük morluklar vardı.
"Şiddetli değil ama iç kanaması var. Önder!"
"Tamamdır," dedi Tanju'ya baş işareti yaparak. Sonra ölmekle ilgili bir şeyler söyleyen Doruk'un yüzünü kendisine zorla çevirerek ona bakmasını sağladı. "Asker çocuk bana bak, bir şey olmayacak tamam mı? O iyi, kimse ölmeyecek. Sakin ol, kendine gel, kimse ölmeyecek. Anladın mı beni?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FİYAKALI RUHLAR
General Fiction❗️UYARI: Hikaye yer yer şiddet ve olumsuz örnek oluşturabilecek anlatılar içermektedir. Özellikle psikolojik olarak aşırı hassas kişilerin dikkatli okuması/ belirli bölümleri okumaması tavsiye edilir. Bu hikâye Mucize Doktor dizisindeki Doruk Özütür...