İçeride tek başıma kalmıştım. Ölüm sessizliği beni deli edecekti. Burada ölmek istemiyordum. Kendime saklanacak bir yer bulmalıydım. Umarım kaybolmazdım çünkü sabah labirentin kapıları tekrar açıldığında yolumu bir şekilde bulmam lazımdı...
Düz koşuyordum, ne sağa ne sola sapıyordum. Olabildiğince sessiz ve dikkatli. O iğrenç sesli yaratıklarla karşılaşmak istemiyordum.
Nefes nefese kalmıştım, daha fazla gidemezdim. Gözlerimle etrafı taradım, sarmaşıkların arkası karanlıktı orada bir boşluk mu vardı? Yavaş yavaş gittim, sessizce sarmaşıkları tutup kenara çektim içerisi boştu burada saklanabilirdim. İçeri girdim karanlık, karanlık ve yine karanlık. Küçük bir delikti yaklaşık 2 metre. Buraya sığabilirdim, umarım beni görmezdi. Gidebileceğim en derin yere kadar gittim. Oturdum, yerime iyice yerleşmiştim. Derken bir ses geldi. Yürüme sesi? Hayır daha çok bir robotun koşma sesiydi, yer titriyordu! Kormaya başladım, kokumu alabilir miydi? Yaratık yavaşladı, deliğin tam önünde durdu. Nefesimi tuttum. Garip bir ses çıkardıktan sonra yoluna devam etti. O kadar rahatlamıştım ki, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Buradan bir an önce çıkmalıydım.
Arada yaratığın çığlık sesleri geliyordu. Neyseki uzaktan geliyordu yani umarım öyledir. Kendimi meşgul etmek için bir şeyler düşünmeye karar verdim, burada saklanmaktan başka yapılabilecek hiçbir şey yoktu çünkü. Aklıma Minho geldi. Kapılar kapanmadan önce son bana bakışı... sanırım onu özlemiştim. Bir aydır ayrıydık. Kayrana dönebilirsem ilk ona gidecektim. Minho'yu düşündükçe içimi pişmanlık kaplıyordu. Koca bir ay ondan uzak kalmış, onu görmezden gelmiştim. Başka şeyler düşünmeliydim. Thomas! Thomas iyi çocuktu. Zekiydi, çevikti, meraklıydı belki biraz fazla, ve yakışıklıydı. Burada başka kızlar olsa kesin ilk thomas'ı severlerdi eminim. Hafifçe gülümsedim. Başka başka başka... Newt! Newt düşünceliydi. Karizmatik, sorgulayan ve sevecen bir yapısı vardı. O da yakışıklıydı. Labirente gelmeden önce kesin tüm kızları peşinden koşturuyordur.
Bu delikte geçirdiğim zamanda labirentte ne gibi yenilikler getireceğime karar verdim. Buradan gidecektik fakat nasıl 36 kişiyle kaçacaktık?
Bunları düşünürken güneş yükselmeye başlamıştı. Biraz daha bekleyip labirentin kapısına gidecektim.
Güneş iyice yükselmişti. Artık gidebilirdim. Ayağa kalktım sessizce deliğin ağzına geldim. Sarmaşıkları çekip etrafa bakındım. O değişik yaratıktan yoktu. Yavaşça dışarı adımımı attım. Biraz bekledim, hala ses yoktu. Sadece düz gideceksin ne sağa, ne sola hiçbir yere dönmeyeceksin dedim kendime hızlı adımlarla düz gittim.
Yaklaşık 30 dakika düz bir şekilde koşmuştum. Bizim labirentin kapısına benzeyen bir yer bulmuştum. Görünmeyecek bir yere saklandım ve açılmasını bekledim. Beklemeye devam ettim ve sonunda kapılar büyük bir gürültüyle açılmaya başladı. Hayattaydım! Sokulmamıştım sadece açtım. Kapının açılmasını gururla beklerken bir şeylerin ters gittiğini fark ettim. Burası boştu. Ne bir insan ne bir ağaç. Bir dakika farklı labirentte miydim şimdi? Her kapandığında farklı bir labirente mi açılıyordu kapılar!
Ben bitmiştim! Burada hayatta kalamazdım! Ya sokulacaktım yada açlıktan ölecektim. Bunları düşünürken arkamdan gıcırdama sesleri geldi. Yaratık labirentin sesini duymuş olmalıydı! Buraya doğru geliyordu. Hızla koşmaya başladım. Sadece koştum, durmadan, derin bir nefes almadan sadece kaçtım...
Koşmaktan bir yere gelmiştim. 8 kapıya açılıyordu. Hangisini seçecektim? Etrafı incelemeye başladım. Her kapının duvarında bir sayı yazıyordu : 6-1-7-4-5-2-3-8 hangisinden devam edecektim? Bunu sadece koşucular bilirdi ama ben daha önce labirente girmediğim için bilmiyordum. Harika!
Kendime görünmeyecek kuytu köşe bulup düşünmeye başladım. Sayılar, sayılar nereden hatırlıyordum bu sayıları? Bir yerde görmüştüm ama neresi? Beynini zorla Yoona bulacaksın hadi inanıyorum sana! Düşün düşün... Baraka! Kaptanın Barakasında görmüştüm ve bulunduğumuz labirentin kapısında görmüştüm 1 yazıyordu hatta! O zaman 7 yazan kapıdan devam edicektim. Çok teşekkürler zeki beynim, seni çok seviyorum!
Hızla 7 numaralı kapıya koşuyordum derken arkadan o yaratık sesi gelmişti. Onu hesaba katmadan koşmuştum! Arkama hızla döndüm uzaktan bana hızla koşuyordu, o tepesindeki şey de neydi?! Sokulmak.. bir iğne miydi?! Hızla başka bir kapıya doğru koşmaya başladım çünkü eğer yediye koşarsam içeri yaratık girerdi, insanların canlarını tehlikeye atamazdım.
Hızla başka bir kapıya girdim daha sonra yine o beş kapılı yere gidip 7 numaralı kapıdan girecektim fakat kapılar kapanmadan yapmam lazımdı bunları. Arkamdan deli gibi koşan yaratığa bakmadan koşuyordum. İlk sağa girdin daha sonra sol. Bu kırmızı tuğladan sonra sola döndün... aklıma tutmaya çalışıyordum. Bir an önce saklanmalıydım çünkü yorulmaya başlamış, dalağım şişmişti. Kendime saklanacak delik ararken üstümdeki kıyafeti ileri attım böylece oraya koşacaktı. Hızla delik ararken sonunda bulmuştum! Hemen girdim. Ahh labirent yaratıcısı, amacın madem bizi öldürmek, o zaman neden bize saklanacak yer yapıyorsun? Salak!
Soluklanıyordum deli gibi. Boğazım o kadar kurumuştu ki nefes alırken boğazım parçalanıyormuş gibi oluyordu. Akşamın kararmasını bekliyecektim daha sonra hızla ana bölgeye gidip 7. Kapıya girecektim. Bunları tekrarlıyordum ki unutmayayım.
Susuzluktan damağım kurumuştu. Bir de buna açlık eklenmişti! Mükemmel ya!
Hava kararmıştı gitme zamanı diyip delikten çıktım. Bazen yaratığın tiz çığlığını duyuyordum. Ana kapıya doğru gidiyordum. Kırmızı tuğlayı görünce sol, sonra tekrar sol ve sağ. Düz devam et. Harikasın işte bu diye kendime moral veriyordum. Delirdim sonunda
7 kapılı merkeze gelmiştim. Bu sefer de göremiyordum sayıları çünkü hava kararmıştı. Aydınlık halini düşündüm. Ortada 1 numaralı kapı vardı, sağ tarafında 7, o zaman önümdeki yerin sağ kısmındaki kapıdan devam edicektim. Hızla oraya koştum. Umarım doğru düşünmüşümdür dedim içimden yoksa bu sefer gerçekten ölecektim. Ne halim kaldı ne de koşacak enerjim...
Son enerjilerimi 7. Kapıya koşarken harcayacaktım ki yine o pis yaratık! Bana tuzak mı kurmuştu bu?! Tamam sessizce geçecektim böylece beni fark etmeyecekti, umarım.
Büyük ama sessiz adımlarlar onun olduğu bloktun arkasından geçmiştim yaratık hala beni bekliyormuş gibi etrafa bakıyordu. Kurtulmuştum! Hayattaydım! Ölmemiştim! Hızlı hızlı koşup 7. Kapıdan içeri girecekken ayağımla sarmaşığın dalına bastım. Küçük bir çıtırtıyı fark etmemiştir değil mi? Arkama yavaşça döndüm. Yaratık hızla arkasını dönmüştü, göz göze gelmiştik. Şu ana kadar duyduğum en yüksek ses o yaratığın çığlık atması! Üzerime doğru koşmaya başladı. Bittim ben!
Hızla koşuyordum bir sağ bir sol artık sadece kaçacaktım. Ölmek istemiyordum, yaşamak için son hızımla devam ediyordum. Kapıyı görmüştüm! Bu bizim kapıydı! İçeride insanlar vardı, barakalar, sandalye olarak kullandığımız odun parçaları orası! Kurtuluş yerim! Fakat oraya girersem içerideki insanları öldürecektim. Son hızımla koşarken bir yandan düşünüyordum. Labirentin kapıları kapanmaya başladı! Tabii ya arada sıkıştıracaktım. Kapılara son bir kaç kilometre kala içerideki insanların beni beklediğini görmüştüm. Ve durdum arkamdaki insanlar bana "Yoona yaşıyor!" "Hey Yoona durma gel içeri!" Diye bağırıyordu. Arkadan Minho en ön sırada endişeli ve korkmuş bir şekilde bekliyordu.
Tamam hadi bakalım tek yapmam gereken kapılar tam kapanacakken içeri girip yaratığı sıkıştırmak!
Yaratıkla aramızda birkaç metre kala koşmaya başladım. Hiç bu kadar hızlı koştuğumu hatırlamıyordum. Labirentin kapıları iyice kapanmış sadece bir kaç santim kalmıştı kendimi son anda yuvarlanarak içeri atmıştım. Daha fazla dayanamadan gözlerim açlık, susuzluk ve yorgunluktan kapanmıştı...
"Başardın Yoona! Pes etmedin, direndin ve bu savaşı kazandın!" Beynim bana oyun oynuyordu. "Baba!" Babam tam karşımdaydı. O kadar gerçekçiydi ki! Hızla ona koştum, sıkıca sarıldım. Saçımı okşuyordu "geçti kızım, geçti. Aferin. Seninle gurur duyuyorum!" Ağlıyordum. Yavaş yavaş etrafım kararmaya başladı, babam benden ayrıldı. "Oradan çık ve beni bul. Seni güvenli bölgede bekliyor olacağım."