Birinin beni dürtmesiyle yavaşça gözlerimi açtım. Dürten kişi Minho'ydu. "Geldik mi?" Demiştim kalın ve boğuk bir sesle, yeni uyandığım için böyle olmuştu. "Evet." Demişti sakince. Etrafıma baktım, helikopter yavaş yavaş yere iniyordu. Büyük bir yapı vardı "burası da neresi?" Demiştim önümüzdeki silahlı askerler dikkatlerini başka şey üzerine toplumuştu. Bunu fırsat bilerek konuştum "çocuklar bana nedense içimdeki bir ses burasının güvenli olmadığını söylüyor." Demiştim fısıldayarak. Newt "nasıl yani? Hey burası hayatta kalmamız için bir fırsat Yoona, paranoya yapma!" Demişti. Nefes vererek gülmüştü yanındaki çocuk. Minho "nasıl yani?" Demişti merakla "bilmiyorum neyse ilerleyen zamanlarda göreceğiz zaten." Dedim ve tekrar önüme döndüm.
Helikopter inmişti. Yine askerler bizi kolumuzdan tutup sürükleye sürükleye götürüyordu. Bizi o değişik büyük yapının içine soktular. "bacaklarımız var kendimiz yürüyebiliriz!" Demiştim bağırarak. Adamlar beni duymazlıktan gelmişti. Tam cümlemi tekrarlayacakken ileriden bir adam geldi "onları bırakabilirsiniz! Onlar özel konuklarımız." Demişti gülümseyerek. Bu gülümsemeyi sevmedim, altında bir şeyler yatıyordu bu gülümsemeden. Askerler bizi bıraktı. Yine o adam " merhaba ben Fare. Sizi tanıyorum isyan'dan geliyorsunuz. Şimdi sizin kafanızda bin bir türlü soru vardır. Burası insanların hayatta kaldığı yer. Açsınız değil mi? Hadi yemekhaneye gidelim, ilk önce karnınızı doyuralım!" Demişti. Minho'ya endişeli gözlerle bakmıştım. Burayı cidden sevmedim.
Yemekhaneye gelmiştik. İnanamıyorum, burası cidden büyük olmalıydı, çünkü baya bir insan vardı. "Siz yemeklerinizi alın daha sonra tabelaları takip ederek yatakhanenize gidin, dinlenin. Yorgunsunuzdur!" Dedi ve gülümsedi.
Yemeğimizi alıp masalardan bir tanesine oturduk. Bir yandan etrafa bakıyordum diğer yandan yemeğimi yiyordum. Yemeğin içine ne koydularsa artık midem bulanmıştı. Ben yemeğimi karıştırırken yanıma bir adam oturdu. Uzun boylu, sarı saçlı, kahverengi gözlü biri "merhaba güzellik ben Charlie. Sen?" Kaşlarımı hafif çatıp ona baktım. Umursamazca bakmaya devam edip tabağıma döndüm. " hey sadece tanışmaya çalışıyorum lütfen yanlış anlama. Yemekhaneye ilk girdiğinde baya havalı girdin, tanışmamız gerektiğini düşündüm, ve şu an tanışmaya çalışıyorum. Neyse, adın?" İnatla adımı soruyordu. Gözümü tekrar yemeğime çektim. Adımı vermek istemiyordum burası tehlikeli bir yer gibiydi. Önümdeki Minho'ya baktım o da sertçe Charlie denen adama bakıyordu. "Adım, adım Cara!" Dedim. Sonunda bir ad buldum sevinciyle gülümsedim. Umarım gülümsememi yanlış anlamaz bu çapkın. "Cara güzel ad, beğendim. Çıktığın herhangi biri var mı?" Ebenin anı ama! Bu nasıl hız.
yavaş sen de koçum! Tamam sakin. "Seninle uğraşmayacağım, git kendine başka biri bul." Dedim sessiz ama bir o kadar sertçe. "Aaa hadi ama buradaki en güzel kız sensin. Bir gece benimle-" duyduğum şeyle hızla ayağa kalktım "haddini bil! Defol git yanımdan!" İnsanlar bağırmamı fark etmiş bizim tarafa dönmüştü. O da bana gülümseyerek "hey sakin Cara. Tamam o son dediğim şeyi unut sadece doğru düzgün tanışalım." Dedi ve elini koluma koydu. "Eğer beş saniye içinde elini çekmezsen bir daha o eli kullanamazsın !" Yemekhaneden sesler yükselmeye başladı. Charlie elini yavaşça çekti "yanlış anlaşılmak istemem prenses, sadece seni sevmiştim, böyle başlarsak devam edemeyiz. Bu konuşmayı unutalım, tekrar başlayalım." Hala insanlar bize bakıyordu. "Hala konuşma diyor ya! Bak güzel beyinsiz kardeşim, anlıyorum beynini kullanmamakta ısrar ediyorsun ama git kendine başka bir biri bul bu gece için. o bir gecelik hayatını da bir tarafına sok! Kavga çıkarmak istemiyorum, defol git şuradan!" Çenem gerilmişti sinirden. Adam bozulmuştu sanırım umrumda da değil. Yemekhane sessizliğe bürünmüş, tüm gözler bendeydi. "Ne bakıyorsunuz! Önünüze dönün ve işinize devam edin!" Sesim yankılanmıştı. Bunun üzerine herkes önüne dönmüştü.Yemek bitmişti. İçeri Fare denilen adam girdi. "Evet bugünün şanslı kişilerini açıklamak için geldim! No 97, no 34, no 16..." ne oluyor? Onları nereye götürüyorlardı. Minho bana bakıp "onları nereye götürecekler sence?" Demişti "bilmiyorum." Sessizce, gözüm bir kenarda oturan çocuğa kaydı. Kapüşonunu kapatmış, bir şeyden saklanıyor gibi bir hali vardı. Minho'ya dönüp "hemen döneceğim" dedim. O çocuğun yanına oturdum. "Hey merhaba ben Yoona. Sana bir şey soracağım sadece. Onları nereye götürüyorlar?" Dedim merakla. Çocuk bana korkmuş bir şekilde bakıyordu. "Git buradan! Git!" Sanırım Charlie' ye yaptığımı ona da yapacağımı sanmıştı "hey sana kötü davranmayacağım sadece-" "git dedim sana, hemen!" Dedi benim için endişelenir gibi bir hali vardı "ne?" Diyebilmiştim ki arkadan Fare denilen adamın sesini duymuştum "hey hey hey. Kendi masamızda yemek yiyoruz değil mi?! Sonra da yatakhaneye!" Diye bağırıp beni itekleyerek eski masama doğru götürdü. "Yemeğiniz bittiyse doğru yatakhaneye!" Adam gitmişti. Yatakhaneye niye gidiyormuşuz. Minho "canın acıyor mu?" Demişti. "Hayır hayır bir şeyim yok. Hadi yemeğimiz bittiyse şu yatakhane denilen yere gidelim." Demiştim masamdaki arkadaşlarımla kalkıp gidecekken bana git diyen çocuğun bana baktığını gördüm. Çocuğun yanında kimse yoktu. Sanırım psikolojisi bozulmuş.
Yatakhaneye gelmiştik. Minho hızla üst kattaki yatağa zıplayıp "burası benim!" Demişti Thomas da alta geçmişti. Newt " istersen üste sen geç" demişti. Kabul etmiştim. Newt "çocuklar bugün çok yorulduk, uyuyalım." Demiş ve yatmıştı. Bunun üzerine herkes yatmıştı. Ben de dahil.
Birkaç saat sonra yatağın altından bir ses duydum. Yok canım sende! Yatak altı canavarları hani gerçek değildi! Yavaşça dikleştim. "Hey orada biri var mı?!" Demiştim. Birkaç saniye sonra cevap geldi "m-merhaba ben şu sana git diyen çocuk. Sana bir şey anlatmam lazım hemen gel!" Demişti sessizce. Yavaşça ranzadan aşağı indip. Havalandırma borusunda beni bekleyen kapüşonlu çocuk, bana bön bön bakıyordu "hadi!" Dedi. Havalandırmanın içine girdik. Sadece emekliyorduk. "Hey kaybolmadık değil mi?" Demiştim ve birden durdu "kaybolduk değil mi?" Demiştim oflayarak. "Hayır geleceğimiz yere geldik." Dedi alta bakıyordu. Havalandırma kanalının deliğinden aşağı bakıyorduk. Beyaz üniformalı insanlar bugün seçtikleri insanları tüplere koyup bir yere sokuyorlardı "onlara napıyorlar?!" Demiştim merakla. "Bilmiyorum sana güvendiğim için getirdim seni buraya, aşağı inip bakalım ama biraz bekle tamam mı? Çıkmalarını bekleyelim." Demişti.
Üniformalı adamlar çıkmıştı. Kapağı yavaşça açıp aşağı atladık. Kapının önüne geldik. "Bu kapı şifreli, içeri giremeyiz!" Demiştim sinirle. Kartı bana göstererek kapıyı açtı. İçeri yavaş adımlarla girdik.
İçeride insanlar tüpe bağlanmıştı. "Bunlar ölmüş mü?!" Demiştim korkuyla. "Sanırım, nabızları atmıyor baksana." Yanındaki cihaza bakarak "e o zaman bunlara napıyorlar?" "Üzerine deneyler uyguluyorlar muhtemelen." Ayak sesleri gelmeye başladı "saklan!" Diye bağırmıştı. Bir cihazın arkasına saklandım. İçeri birkaç adam girdi. "Test sonuçları ne durumda?" "Olumlu değil efendim. Çoğu öldü, birkaçı da mutasyona uğradı. Onları da öldürdük." Öldürmek?! Buradan bir an önce çıkmalıydık! Çocuğa baktım. Korkuyla bana bakıyordu.
Adamların gitmesini bekledik. Sonunda gitmişlerdi. Yavaşça çıktık. "Beni odama götür orada konuşalım olur mu?!" Demiştim korkuyla, başını sallamıştı. Hızla havalandırmaya geri girdik. Ölü insanlar gözümün önünden gitmiyordu! Buradan gitmezsen bize de bunu yapacaklardı!
Bir sağa bir sola emekliyorduk. Kapak açılma sesi duyuldu. Gelmiştik! Hızla ayağa kalktı, ben de arkasından kalktım. Minho, Newt, Thomas ve diğerleri endişeyle bana bakıyordu. Bir yandan da yanımdaki çocuğa bakıyorlardı. İlk soru Minho'dandı "nerdeydin, nereye gittin?" Newt atladı "bu kim lan?!" Thomas hızla çocuğun üstüne yürüdü. "Hey hey hey! Çocuklar, o bana buranın nasıl bir yer olduğunu gösterdi. Teşekkür ederim, bana güvendiğin için. Bu arada adın?" "Aris" dedi. "Minho o çağırılan insanlar var ya onlara bir şeyler yapıp öldürüyorlar. Tüplere bağlamışlardı, bazıladın kolu bacağı yoktu. Öldürmek falan diyorlardı!" Aris atladı "bana ne kadar güvenirsiniz bilmem ama burada bir şeyler dönüyor. Buradan gitmeliyiz. Beni de yanınıza alırsınız değil mi? Gerekli tüm bilgiler ben de var!" Thomas "nereden güvenelim biz buna?" Demişti egoist bir tavırla. "Aris çıkış yolunu biliyorsun değil mi?!" Dedim heyecanla. Onayladı "tamam o zaman buradan ayrılıyoruz!" Ne, hemen şimdi mi?!" Diye atladı Thomas. "O ölülerden birine dönüşmek istemiyorum! Sen istiyorsan kal!" Dedim sinirle. "Muhtemelen şu an kimse bana güvenmiyor ama buradan bir an önce gitmeliyiz. Güvenin bana." Dedim sakince. Minho birkaç saniye sonra "seninle geliyoruz!" Diyerek öne doğru çıktı. Diğerleri de onayladı "sen olmasaydın o labirentten çıkamazdık, şimdi de senin sayende buradan çıkacağız." Dedi Newt. "Hadi toparlanın, gidiyoruz!"
Merhaba! Uzun süredir yazmıyordum, sınavlarım vardı. Yazmayı özlemişim. Yorum yapmayı ve oylamayı unutma. Yorumlarını bekliyorum💙