12. Bölüm

1.1K 74 31
                                    

"Merhaba ben Brenda. İçeri gelin!" Dedi bağırarak. Minho'ya baktım, gitmeli miydik? Bunu düşünürken sağdan zombi kolumu kapmaya çalıştı. "Girelim içeri o zaman!"

İlk önce geniş bir alana geldik. Kırık pencerelerin üstünü tahtayla kapatmışlardı, ortada oturacak banklar vardı. Yanımıza Brenda denilen kadın geldi. Brenda; kısa boylu, kısa saçlı, kahverengi gözlü sert bir kadın gibi duruyordu. Benden daha küçük olduğu belliydi. "Yaşayan insanları burada topluyoruz. Isırılan biri varsa söylesin! Buradaki huzuru bozmak istemiyorum." Dedi kendinden emin bir şekilde. Arkamdaki insanlara baktım. Isırılmadım anlamında kafalarını salladılar. "Buranın kurucusu sen misin?" Dedim sakince. "Hayır, sağ koluyum. Sorun varsa bana da sorabilirsin." Dedi. Arkadan Aris "şey su var mı?" Demişti sessizce. Brenda kafasıyla onayladı "mutfağa geçelim belki açsınızdır."

"Bu kadar insanı nasıl topladınız ve bu yemekleri nereden buluyorsunuz?" Dedi merakla Newt. Brenda yüzünü Newt'e dönmeden "biz insanları değil insanlar bizi buluyor ve burada kalıyorlar. Genelde dışarı çıkmak istemiyorlar çünkü dışarının nasıl bir yer olduklarını gördüler. İkinci sorunun cevabı ise bununla görevli kişiler var. Her hafta başı dışarı çıkıp yemek su gibi şeyleri toplarlar ve getirirler.-" Minho sözünü kesip "buraya şu Fare denilen adam gelmiyor mu?!" Diye sordu sorgularcasına. Brenda hava vererek güldü "o sadece özel insanları toplar. Altını çiziyorum toplar. Yardıma muhtaç olanlarıysa denek olarak kullanır kısaca öldürür. Neden sordun?" Minho devam etti "özel olarak derken?" Dedi. Brenda şaşırmış bir ifadeyle Minho'ya baktı. Konuşmaya devam etti "ne bileyim doktor, mühendis falandır! Gidip köylüyü özel uçaklarla toplamayacağına göre." Dedi sinirle "neyse alın yemek açsınızdır belki."

Yemekten sonra bizi yatacağımız yerleri gösterdi Brenda. Odalar o kadar küçüktü ki sadece iki yatak bir dolap sığmış, daracık bir alandı. İkişer ikişer bölündük. Minho yine oda arkadaşımdı. Bana ve Minho'ya verilecek odanın önüne geldik. "İşte burası!" Dedi alaycı bir tavırla Brenda. Odamız diğer odalar gibi küçüktü. İki yatak arası yaklaşık bir metre vardı. Benim yatağımın devamında bir çalışma masası vardı, Minho'nun yatağının yanında ise dolap vardı. Brenda tam cümleye başlayacakken arkadan siyahi bir çocuk gelip "Brenda, seni çağırıyor." Dedi. Brenda bize dönerek "o zaman şimdilik bu kadar." Diyip gülümsedi ve gitti. O kimdi? Biz şu an neredeydik? Güvende miydik?

Yatağıma oturdum. Karşımda ise Minho vardı. Yatağa yatmıştı. "Rahat mı bari?" Dedim mutlu bir şekilde. "Betondan iyidir!" Demişti gülerek. "Dolapta ne var acaba?" Dedim ve dolaba doğru gittim. Kapakları açtığımda içinin boş olduğunu gördüm. Ne bekliyordun ki? Kitap falan mı?

Yatağıma tekrar oturdum. "Hala hayattayız." Dedim şaşkınca. "Benim yanımda olduğun sürece her zaman hayatta olacaksın." Dedi Minho kendine güvenmiş bir şekilde. Sesli bir şekilde güldüm. "Teşekkür ederim, Minho." Dedim sakince. Minho birden gözlerini açmış, bana dönmüştü. "bir şey mi oldu? Yani, neden teşekkür ettin?" Dedi bana bakarak. Yatakta doğruldu. Derin nefes aldım. "Her şey için... beni koruduğun için, yanımda olduğun için, bana güven verdiğin için..." fazla sessizlik olmuştu, bu sessizliği bozmam lazımdı. Bir kahkaha patlattı. "Kafan mı güzel? Normalde böyle şeyler demezsin." Dedi gülümseyerek. Yine gülümsüyordu! Eeh! Artık saldım. Yüzüne baktım; gözleri kısılmıştı, bu onu gerçekten çekici yapıyordu. Dalıp gitmiştim. Ah ne yapıyorum ben?! "Güvenli bir yer bence, yani burası." Dedim, konuyu değiştirmeye çalışıyordum. "Yani, ileride göreceğiz." Dedi. Tekrar yattı. Ben de yattım. Çok yorgundum. Güzel bir uyku çekmek istiyordum. "İyi geceler Minho. Yatıyorum ben." Dedim sakince. "Tatlı rüyalar." Dedi. Sesi insanı rahatlatıyordu.

Neredeyim ben? Burası neresi? Hey! Orada kimse v-" sesim kesilmişti. Baba! Yine şu rüyalardan görüyordum. Babam bana yaklaşmıştı. "Kızım, nasılsın" dedi huzur veren sesiyle. Ne kadar rüya olduğunu bilsem de sıkıca sarılmıştım "b-ben iyiyim, yada olmaya çalışıyorum. Sen?" Dedim merakla. Yüzüne odaklandım. "Yoona, hatırladın mı? Büyükbabanın bir şirketi vardı." Dedi. "Şirket mi? O! Evet hatırladım. Carnation'dı sanırım." Dedim. "Evet,o. Oraya git. Bileğinde bir doğum lekesi gibi bir şey vardı hatırladın mı? Küçükken çok yakınırdın çok kötü görünüyor diye. İçeri girmek için onu kullan." Dediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. "Ne?" Diyebilmiştim "bir dakika sen? Sana ne olacak? Yaşıyorsun değil mi? Baba!" Babam bana gururla bakıyordu. "Asla kendini ezdirme tamam mı? Nasıl bu kadar güçlü bir kız yetiştirmişim! Babasının kızı! Sen benim için hala değerlisin. Seni çok seviyorum kızım." Demişti. Gözümden yaşlar boşalıyordu "baba! Nereye gidiyorsun? Beni bırakma lütfen! Lütfen gitme!"

"Lütfen!" Soluk soluğa kalkmıştım. Soğuk soğuk terliyordum. Derin nefes aldım. Normale dönene kadar oturdum. Normalleşmeye başlayınca gördüklerimi düşündüm. Büyükbabamın şirketine gitmem, kolumdaki doğum lekesini kullanarak içeri girmem gerekiyordu. Hiçbir şey anlamıyordum. Babam nerede?! Habire onu görüp duruyordum ama sadece rüyamda! Umarım yaşıyordur, umarım...

Yanıma baktığımda Minho horul horul uyuyordu. Temiz hava almak iyi gelebilir diye düşündüm. Ayağa kalktım, yavaşça kapıyı açtım.

Boş boş dolanırken birini gördüm ileride. Balkon gibi bir yerden dışarı bakıyordu. "Brenda?" Dedim sorgularcasına "uyuyamadın mı?" Demişti. Hayır anlamında kafamı salladım. Brenda yanındaki kütüğe oturmuş konuşmaya başlamıştı "bu zombi lanetinin ilk çıktığı gün... evde sevgilimle yemek yapıyorduk, televizyonda zombileri gösteriyorlardı. Şaka yapıyorlar falan sanmıştım. Şaka olmadığını günler sonra anladık. İlk 2 hafta evde kaldık, fakat yemek stoklarımız bittiğinde dışarı çıkmak zorunda kalmıştık. Sevgilimi o gün kaybettim. Gözümün önünde parçaladılar." Gözlerini eliyle kapatıp ağlamaya başlamıştı. Bense onu şaşkınca izliyordum, bir şey diyemiyordum, bu konularda iyi değilimdir. Ağlaması sakinleşti "neden ağlama demedin?" Diye sordu "eğer ağlamasaydın içinde birikirdi. Ağlamak insana iyi gelir bu arada." Dedim gülümseyerek. "Önünde küçük bir kız çocuğu gibi ağladığıma inanmıyorum." Dedi oflayarak. "Hey! Arkadaşlar zor günler için vardır."dedim. Şaşkınca bana baktı. "Yaş neydi senin?!" Dedi hızlıca. "20 sen?" Dedim. Şaşırarak baktıktan sonra "16 gibi gösteriyorsun. Ben 18 bu arada. Boyun da baya uzun!" Dedi.

Brenda'yla konuşuyordum. Bir saat olmuştur belki. Daha sonra aklıma rüyam geldi. "Brenda, güvenli bölge gibi bir yer var mı?" Bana baktı "varmış sanırım fakat ayda bir alım yapıyorlarmış ve nereden yapıldığını bilmiyoruz. Yine özel kişiler alınıyordur oraya, bizi almazlar." "Buradan giden oldu mu?" Derin nefes alıp "denediler ama sonra ne oldu bilmiyoruz. Belki gitmişlerdir belki de ölmüşlerdir..." dedi sessizce "oraya nasıl gidildiğini biliyor musun?" Dedim. Bana şaşkınca baktı. "Bak dostum oraya gidene kadar ölürsün emin ol! Nasıl gidildiğine gelirsek biliyorum fakat ne gerek-" sözünü kesip konuştum "bak, anlattıklarım çok saçma gelebilir ama yine de anlatmak istiyorum. Eskiden bir rüya görmüştüm babam bana güvenli bölgeye gel diyordu. Bu akşam gördüğüm rüyada ise oranın adını ve geldiğimde ne yapmam gerektiğini anlattı. Brenda, b-bence gitmeli-" hızla ayağa kalktı. "Buradakileri yalnız bırakamayız! Burada en az 160 kişi var." "Onlar da gelsin." Dedim ayağa kalkarak. "Bir düşün arkamızda 160 kişi onların da arkasında milyonlarca zombi! Sence gidebilir miyiz?! Beynini kullan!" Demişti. "Düşünürken kıçımı kullanmıyorum herhalde! Burada kalırsak zaten Fare bizi birgün bulacak, olmadı kaynaklar tükenecek! Ölmek mi istiyorsun?" Dedim sinirle. O da bana sinirle cevap verip. "Fare bizi aramıyor geri zeka-" " tamam biz özel insanlar olmayabiliriz fakat deneklerden olabiliriz. Denek kalmadığında bizi de toplamaya başlayacaklardır!" Cümleme devam edecekken içeriden ses geldi " o da neydi? Duydun değil mi?!" Dedim korkuyla. "Silahlar sağda oraya-" diyecekken üzerine bir zombi atladı. "Brenda!" İplerle bağlanmış zombilerden biri olmalıydı! Ne yapıcağımı şaşırmıştım! Gözümle zombiye zarar verecek bir şey aradım. "Silah!" Dedi Brenda yerde yaşam mücadelesi verirken. Hızla sağa doğru koştum. Silahlar neredeydi?! Arkama baktım. Zombi Brenda'yı yemeye çalışıyordu "Brenda sakın zombi kanının senin içine girmesini sağlama!" Bir şarjör bulmuştum. Brenda'nın üstündeki zombiye nişan aldım. Sakın Brenda'yı vurma! Derin nefes al! Yapabilirsin!

Tetiği çektim. Gözlerimi yavaşça açtım. Brenda'yı değil zombiyi vurmuştum. Silah sesine uyanan insanlar etrafımıza doluşmuş bize meraklı gözlerle bakıyordu. Aralarından Minho hızla gelip "Yoona! Odada yoktun! Noldu?!"dedi elimdeki silaha bakarak. Zombinin yüzü aklıma geldikçe daha çok korkuyordum. Minho'nun gözlerinin içine baktım. Bana meraklı gözlerle bakıyordu. Sıkıca sarıldım. Sanırım buna ihtiyacım vardı. Bir süre öyle kaldıktan sonra ayrıldım "özür dilerim ben bir anlık boşluğuma geldi-" diyebilmiştim "özür dilemene gerek yok, sarılmaya ihtiyacın vardı sadece." Dedi huzurlu sesiyle. Gülümsemiştim. "Başka insanlara sarılma tamam mı? Sadece bana." Dedi gülerek.

Odaya kadar beraber gitmiştik. Beni yatağıma yatırdı ve yanı başımda durdu. Saçımı okşuyordu. "Ben buradayım tamam mı? Korkma o yaratıklar sana yaklaşamaz ben buradayken " gözüm kapanmaya başlamıştı. Sadece uyumak ve üzerimdeki yorgunluğu atmak istiyordum...

Labirent deneyleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin