Yorumlarınız benim için çok değerli arkadaşlar benim motivasyon kaynağım, lütfen yorumlarınızı esirgemeyin💙
---------------------
Adaya yaklaştıkça her şey daha da net görünüyordu: binalar çok az, güvenlik sistemleri üst seviye gibi gibi. Turistik geziye çıkmış gibi hissediyorum.Ne çok şey atlatmıştık değil mi? Bir labirente koyulduk, fare gibi deneylere tabi tutulduk, kaçtık kayranlıların çoğu öldü, labirentten kaçtık, IŞIL'la karşılaştık, zombiler, yamyamlar ve sayamayacağım kadar fazla olay... Atlatılması zor şeylerdi ve çoğumuzun mental sağlığı yerinde değil. Buranın bize iyi geleceğine emindim.
Minho'nun beni incelediğini hissetmiştim fakat dönmedim, gereksiz bir bakışma yaşamak gerici. Birden ayağa kalkmasıyla ona döndüm.
Soru sorarcasına baktığım için "ada hakkında bir şeyler öğrenmeye gidiyorum istiyorsan sen de gelebilirsin." Dedi. Elini bana uzatmıştı, eline bakıp kafamı salladım. Omuz silkip yanımdan ayrılmasıyla bir ürperme gelmişti.Başımıza gelenleri düşünürken Chong Su'yla tanışmamız gözümün önüne geldi, beni kurtardıktan sonra önüme koyduğu yemeğin tadı çok başkaydı ama! Ya da uzun süre aç kaldığım içindi ama adaya gidince o yemeği tekrar yapmasını isteyecektim. Bu arada harbi Chong Su nerede?
Etrafa göz gezdirdiğimde ortalıkta yoktu. Hasiktir...
"Hayır gemiye binerken gördüm ama". Hızla ayağa kalkmamla etraftaki birkaç insanla göz göze gelmiştim lakin şu an gerçekten hiç umrumda değildi.
Geminin güvertesine çıktığımda yüzümü delip geçen sert rüzgar saçımı dağıtmıştı. Burada da yoktu. "Off aman ya bir kere de işim rast gitsin"
Teker teker odaları kontrol ederken içeride kayran'da gördüğüm sarışın çocukla tanımadığım bir kızı uygunsuz bir şekilde yakalamamla beynim durdu. Hayır gerçekten durdu. Üstelik tek duran beynim değil vücudum da kaskatı kesildi. Normal bir şeydi fakat nedense garip hissediyordum. Kapıları tıklatarak giriyordum fakat o kadar oda vardı ki nerden baksan saatlerimi alacaktı.
Yaklaşık 3 saate yakın gemiyi aradım taradım. Son bir oda kalmıştı, tek umudum orasıydı ve eğer orada da yoksa ben-
Burası depo gibi bir yerdi. Tahtadan küp kutular vardı ve soğuk, hem de çok soğuk. Üzerimdeki monta iyice yumularak köşeleri kontrol ettim fakat burada da yoktu. "Chong Su nerdesin ya..." yere bakmadan yürüdüğüm için yerdeki çıkmış tahtaya takılmamla yere kapaklanmam bir olmuştu. O beni kurtarmıştı ama ben onu getiremedim bile. "Lanet olsun!" Beynim yanarken sinirden gözlerim dolmuştu.
"Yoona?" Bana mı dedi? Bir dakika burada biri mı var!
"Kimsiniz?" Gerginlikten çenem titrerken gözlerimi dört açmış etrafa bakıyordum. "Chong Su!" Onu görmemle rahatlama hissi kalbime doğru indi. Normalde temas sevmezdim fakat o an hiçbir şey umrumda değildi, yanına koşup sıkıca sarıldım. "Seni orada bıraktım sandım. Çok korkuttun beni! Kaç saattir seni arıyorum haberin var mı! Ayrıca burada ne işin var?" ilk gülümserken sonlara doğru yüzü düşmüştü. "Niye beni bıraktığını düşündün?" Sorduğu alakasız soruyla kaşlarımı çattım. "Unuttum sandım işte." Ne cevap vermem gerektiğini bilmiyordum o yüzden bir şey sallamıştım ortaya. "Yoona, şaka yapmıyorum ciddiyim." Kaşlarını çatmasıyla korkunç görünüyordu. "Son zamanlarda biraz mutsuzdun. Yanında olamadım kusura bakma. Ama bundan sonra yanında olacağım. Her şey güz-" sesimi olabildiğince pozitif bir şekilde çıkartmaya çalışırken bir anda bağırmasıyla sıçramıştım. "Ben hastayım tamam mı! Delirmeye başlıyorum, beynimi eskisi gibi kullanamadığımı hissediyorum. Buraya gelmem bile hataydı. Beni almayacaklar, öldürücekler." Yere oturup titremeye başlamasıyla ne yapacağımı şaşırdım.