"Ya da onlar gelene kadar acı çekmeni mi izlesem?" Hiç beklemediğim bir anda diğer bacağıma sıktı. Acıyla çığlık atarken ne yapacağımı şaşırmıştım. Acı eşiği çok yüksekti, dayanamıyordum.
Ellerim titreye titreye çantama gitti, silahı bu sefer koluma doğrultunca elimi hızla çektim. Kurşundan milim farkla kurtulmuştum.
"AMACIN NE!" Ayağa kalkıp adil bi dövüş yapmak istiyordum, yüzüne şarjörü boşaltmak istiyordum. Ama olmuyordu, iki bacağım da kullanılmaz haldeydi.
Yere çöküp çenemden sıkarak bana yaklaştı. "Dedim ya seni öldürmek." Çenemi kurtardım.
"ÖLDÜR O ZAMAN!" Acımı bağırarak ve ağlayarak azaltmaya çalışıyordum fakat bu daha çok canımı yakıyordu, titrememem artmıştı.
"Sen zaten öldün ki."
"Ne?" Çenem birbirine çarparken anlamaz gözlerle gözümü kıstım.
"Ölüm senin için bir kaçış olur, acını tüm hayatın boyunca yaşa. Her gün vicdan azabı çek, her gün yaptığın labirenti hatırla."
Ağlıyordum. Ağlamayı sevmezdim ama hem fiziksel acım hem de mental acım sınırları zorluyordu. Bırakma kendini, gelecekler biraz sonra.
Gelse ne yazar? Bizim hayatımız yalanmış.
Hiç yardımcım olmuyorsun susar mısın!
Kendimi AVM'nin cam korumalıklarına yasladım. Gözlerimi kapatıp yaptıklarımla yüzleşirken adam yine hiç beklemediğim bir şeyi yaptı, silahıyla cama sıktı.
En savunmasız halimle arkaya doğru düşerken sadece kollarımı kullanabildiğim için yeri tuttum. Fakat nafileydi.
Kattan kayarken elim şans eseri kata tutundu. Buna bile mutlu olamıyordum. Benim yüzümden onca insan savunmasızca ölürken ben burada hala hayata tutunmaya çalışıyordum. Yazık.
Ben kendimi yukarı çekmeye çalışırken adam önüme gelmişti. Yüzünde pislik bir gülümseyle beni izlerken ayağıyla elimin üzerine bastı. "Yapma." Dedim soluk soluğa. "Hak ediyorsun." Silahı sağ elime doğrultmasıyla gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "YAPMA!"
Tam o sırada adam sağ omzundan vurulmuştu. Kurşun yarasına bakıp etrafa baktı. "KİM YAPTI BUNU KONTROL EDİN!" Karanlıktan bir anda düzinelerce adam çıkarken gözlerim açılabildiği kadar açılmıştı. Elim terliyordu, kayıyordum. Önümden dev askerler geçerken son gücümle kendimi yukarı çekmeye çalıştım. Olmuyordu, düşecektim.
Adam bir kurşun daha yedikten sonra yere yığılmıştı. NOLUYOR NOLUYOR!
Şaşkındım. Korkuyordum. Onca duyguyu yaşıyordum fakat baskın olan duygu pişmanlıktı, içimde oluşan o boşluktu.
Aydınlığa üç kamuflajlı askerin girmesiyle artık öleceğime inanmıştım. Bir tanesi tam önüme eğildikten sonra kolumdan kavradı. Noluyor be?
Hızla beni yukarı çekerken kalan iki asker kolumu omuzlarına atıp beni sürüye sürüye bir kapıya getirdiler. Kapıyı açtığımda bu bir asansördü. Ben asansör kullanmazdım, yine aynı şeyleri yaşayacağımı düşünürdüm hep. Başımı sağa sola sallayarak engel olmaya çalıştım fakat nafile.
Asansöre bıraktıktan sonra beni yukarı çeken asker kapıyı kapatmadan önce yüzündeki maskeyi çıkardı. Simsiyah saç, siyah biçimli kaşlar, karakteristik bir burun, dolgun pembe dudaklarla şaşkınlığıma şaşkınlık katıyordum.
"Asansör kullanmadığınızı biliyoruz, kusura bakmayın. Ama şimdilik burada kalmalısınız."
Ne?