6 ay sonra...
"Üç yemek kaşığı şeker mi? Yetmez ki! Hoşaf içirecekler adama! Olacak iş değil ya." Bir bardak şekeri tencereye döküp tatlıyı karıştırmaya devam ettim.
Nasıl mıyım?
İyiyim.
Hem de fazlasıyla!
İki ay önce laboratuvar ortamından çıktım, beş aylık bir çalışma sonucu tedaviyi bulmuşlardı. O günler benim için oldukça zorlu geçse de şimdi sağlıklıydım. Yürüyebiliyordum, koşabiliyordum, eski halimden kat be kat sağlıklıydım.
Psikolojik tedavi almıştım. Geçmişimle yaşamayı öğrenmiştim, zaten kim geçmişinden kaçabilirdi ki...
Bilim merkezinden çıkar çıkmaz hastaneye gitmiştim. Olmadığım zamanlarda oldukça değişmişti bebeğim. Yeni odalar, yeni binalar, yeni makineler...
Bir aylık izin sonrası iyice toparlayıp işime dönmüştüm. Oldukça özlemiştim odamı, her yer kolum kadar kalınlıkta tozlu kitaplarla kaplı olsa da en rahat hissettiğim ikinci yerdi. Birincisi neydi?
Evim.
Peki şu an nerdeydim?
Evimdeydim. Evimizdeydim. Mutfakta nişanlıma en sevdiği tatlıyı yapıyordum.
"Ya yok artık 300 gram tereyağ ne! Okurken damarlarım tıkandı. Şaka gibi."
Kapının açılmasıyla kirli ellerimle kapıya döndüm.
"MİNHO!"
Görevi bugün bitmişti. Bir aylık izin verilecekti bundan sonra. Yeni virüsü üreten topluluğu bulmak için gönderilmişti özel kuvvetlerle birlikte.
"Hoş geldiimm."
Kirli ellerimle üzerine koşturdum, kolumu omzuna dolayıp başımı omzuna koydum. Ardından boynuna minik bir öpücük bırakıp geri çekildim.
"Yaran var mı? Çıkar bakayım üstünü!"
"Beni mi özledin vücudumu mu anlamakta güçlük çekiyorum..." omzuna yumruğumu geçirdim.
"Pisleşme! Bak sana sevdiğin tatlıdan yapıyorum." Elinden tutup ocağın önüne çekiştirerek getirdim. "Ya şeker konusunda çok
Arada kaldım, üç kaşık diyor. Çorba içirecekler diye düşünüp bir bardak şeker koydum. Ölür müyüz?" Arkadan bana yaslanarak sağa sola sallandık. "Elinden zehir olsa yerim Yoona, ölürsek de beraber.""Ama sen böyle her dakika tekrar tekrar kalbimi çalamazsın. Bizde de kalp var, bize de yazık asker bey." Dedim cilveli cilveli
Arkamı dönüp yüzünü ellerim arasına aldım. Gülümsüyordu. Yorgundu ama biliyordum, evi ona mutluluk veriyordu. Huzurluysa ne mutlu bana.
Dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp geri çekildim. Gülümsemesi genişlerken ocaktaki tencereye baktı. Bana iyice yaklaşıp omzumun üzerinden bakmaya devam ederek tatlıyı karıştırdı. "Ne yaptın bakalım? Magnolya mı bu?"
"Evettt. Benzemiyor mu?"
Beni kenara çekti nazikçe. Kaşığı burnuna yaklaştırarak kokladı. Kokladı, koklamaya devam etti?
"Şeker kokuyor?"
"Yapma ya..."
"Bir bardak olduğuna emin misin?" Kaşlarım çatılmıştı. "Dalga mı geçiyorsun!"
Gülerek eli belimi tutarak kendine çekmişti. Kollarını tekrar belime dolayarak burnunu boyun boşluğuma soktu. Derin derin nefes alırken huylanmıştım ama kesinlikle halimden memnundum. "Eşşeksin."