Biri beni yavaşça dürtmesiyle gözlerimi açtım. Minho'ydu "günaydın Yoona." Esneyerek "günaydın" demiştim. Uykulu gözlerle ona bakarken gülerek bana bakıyordu. "tatlı" gülümsemişti. Yapma bunu işte! "Neyse labirente gitmek istiyorsan diye uyandırdım. İstersen birkaç gün daha kal iyice dinlenmiş olursun sonra gideriz labirente" demişti. "Hayır hayır kalktım gidelim hadi!" Hemen ayaklandım ama birden kalkınca başım dönmüştü. Elimle tutunacak yer ararken Minho beni omzumdan tutmuştu. Gözlerim açılmış, şaşkınlıkla ona bakıyordum o da bana. Bu kadar yakınlık biraz fazla. Boğazımı temizleyip ondan koşarak uzaklaşmıştım.
Dolabıma gidip labirentte giyeceğim kıyafetlerimi seçtim. Tam giyecekken içeri Minho daldı "hey Yoona tava bu saatlerde kalkmadığı için kendi yemeğimizi kendimiz yapmamız la-" "çık dışarı hemen, çık!" Ben yarı çıplakken içeri dalmıştı, neyseki sadece üstümdeki kazağı çıkarmıştım. Kapıdan "pardon, ben" diyebilmişti ardınan cümleyi tamamlamadan odadan çıktı, çok utanıyorum şu an. Gerçi sanki hiç kadın vücudu görmemişti. İllaki görmüştür. Daha fazla düşünmeden üstümü giyinip çıktım.
Dışarıda Minho ikimize yemek yapıyordu. Bir yandan da kendine kızıyordu. Yanına gittim "daha fazla bu konu hakkında düşünmeyelim. Hayatında ilk kadın vücudu görmemiş gibi davranma, illaki görmüşsündür!" Bana bakmıştı "hayır bu ilkti, hafızalarımızı siliyorlar nasıl hatırlayabilirim ki?" demiş ve alaycı tavrıyla gülmüştü.
Yemeklerimizi hazırlamıştık. Oturup yemeye başladık. Yine hunharca yiyor ben de ona "bir gün ölürsen kesinlikle yemek yüzünden öleceksin!" Diyip gülüyordum. O da gülüyordu. Gülmek ona o kadar yakışıyordu ki, yüzündeki gamzeler ortaya çıkıyor, gözleri kısılıyordu. Yine gülüşüne dalıp gitmiştim. O bunu fark etmişti. Hemen başka taraflara bakmaya başladım "şunu fark ettim, ne zaman gülsem panik oluyorsun neden?" Dedi gülerek. Yine gülüyordu! Gülme artık! "Hayatımda gördüğüm en güzel gülümsemeyi sende gördüm, yada belki ilk gülümsemeyi sende gördüğüm içindir" dedim sakin bir ses tonuyla. Birkaç saniye bakıştık "neyse hadi kalkalım artık labirentin kapıları açılır birazdan" dedim. Onaylayarak son lokmasını ağzına atmıştı.
Labirentin kapısının önünde durduk, açılmasını bekliyorduk. Birkaç ısınma hareketi yapıyordum bu sırada. Boynumu sağa sola çevirirken Newt'in bize doğru geldiğini gördüm.
Yanımıza gelmişti. "Çaylağımızın ilk koşusu ha, pardon ikinci koşusu." Diye düzeltmişti. "Evet" diyebilmiştim heyecanla. Konuşmaya dalmışken labirentin kapıları büyük bir gürültüyle açılmaya başlamıştı. "Görüşürüz Newt!" Diye bağırmıştım. Minho'yla birbirimize bakıp içeri koştuk...
Koşmaktan ikimizde yorulmuştuk. "Biraz...ara mı ... versek?" Demiştim zar zor. Soluk soluğa kalmıştım. "Tamam, hadi gel şu kenara en azından kamufle olalım." Dedi ve sarmaşıkların arkasına girdik.
Nefes alma-verme hızımız düzelmişti, kendimize gelmiştik. "Hadi devam e-" sözü kesilmişti. Korkuyla etrafa bakıyordu. "Hey Minho noluyor, neden etrafa bakıyorsun?" Dedim korkuyla. "Bak Yoona şimdi hiç konuşma, nefesini tut ve şunu sık! Çabuk ol hadi!" Noluyor?! Elime tutuşturduğu değişik kokulu şeyi üstüme sıktım. Saçımı gösterdi, saçıma da sıktım. Duvar gibi kokuyordum. Bu neydi şimdi?
Minho hala korkmuş gibi bir şekilde etrafa bakınırken ileriden bir ses duyuldu. Bir insan sesiydi! Onun burada ne işi vardı?! Ses daha yakından gelmeye başladı "çocuklar! Hey orada birisi var mı?!" Minho'ya baktım gözlerini kapatmıştı. "Sizi duydum buradaydınız!" Bu sefer sesi sinirli çıkmıştı. Ses gittikçe yaklaşmıştı, sarmaşıklardan göremiyordum. Adam gittikçe bize yaklaşmış tam önümüze durmuştu. Bu da neydi! Yüzüne ne olmuş?Yüzündeki damarlar belirginleşmiş, mora dönmüştü. Bakmamak için gözlerimi kapattım. Nefes alamıyordum korkudan. Sadece gitmesini bekleyecektik. Adam önümüzde durmaya devam etti. Etrafa sinirle bakıyordu. Sarmaşıkları fark etmişti! Hayır hayır hayır olamaz! Minho'ya baktım. Belki bu son bakışımdı. O da bana korkuyla bakıyordu. Adam sarmaşıklara doğru gelmeye başladı. Biz... bitmiştik...