20-

89 71 4
                                    

Doktor odasına girmişti ve arınç ile konuşmaya başlamıştı.

"Arınç bak şimdi ben sana bir kaç kelime söyleyeceğim ve sende bana bu kelimelerin sana neyi çağrıştırdıklarını yani aklına ilk gelen ve gözünün önünde canlanan şeyi söyleyeceksin tamam mı?"

"Tamam bayım "

Doktor "Ilkbahar"

Arınç "Huzur "

Doktor "Uyumak"

Arınç "Beton"

Doktor "Ağlamak "

Arınç "Rahatlamak"

Doktor "Fedakarlık"

Arınç "Barlas"

Doktor "Sevgi"

Arınç "Anne"

Doktor "Kardeş"

Arınç "...Ölüm"

"Arınç sana bir şey sorabilir miyim?"

"Tabi bayım"

"Buraya gelmeden önceki zamanı hatırlıyor musun?"

"Şey ben... evet hatırlıyorum bayım "

"Bana sakince hatırladıklarını anlatabilir misin canım ?"

"Peki bayım."

"Senin çok iyi bir anlatıcı olduğunu biliyorum. Sadece insanlarla bire bir iletişime geçmekte zorlanıyorsun.
Senden tek istediğim gözlerini yumman ve ben yokmuşum gibi olanları sanki aynaya anlatiyormuşsun gibi sakince ve rahatça anlatman. Hadi başla"

"Evimiz kasabanın en yıkık dökük eviydi öyleki tek bir adım atarsan yıkılacakmış hissi uyandırırdı insanda.
2 odalıydı bir oda da annem ve o adam kalırdı diğer oda ise konuklar içindi, bu yüzden odanın kapısı mümkünse kilitli tutulurdu. Normal zamanlarda ayak basmaya korkardım ancak cuma günleri kimse gelmediği için orada kalmama izin vermişti annem.Her cuma bu odanın kapısından girdiğimde bile burnuma çarpan temizlik kokusu ve serinlikle ürperirdim.

Oda salondan bile daha genişti, tam köşede odayı çepeçevre saran kırmızı bir sedir ve odanın tam ortasında oval tahta bir sehpa vardı odaya girince tam karşıda duran pencere ile karşılaşıyordum,
Tam sol köşeye baktığımda yine tahtadan bir çekmece duruyordu.
O çekmeceyi hiç unutmam hep içinde neler olduğunu merak etmişimdir ama annemin korkusundan yanına bile yaklaşacak cesareti kendimde bulamamıştım.

Bir Perşembe günüydü, her şey o gün başlamıştı...
Annem ve o adam yatakta uyuyorlardı bende yatağın yanına serilmiş muşambalı çarşafın üzerinde uyuyordum. 9 yaşlarındaydım o zaman; hergün erkenden kalkıp sofrayı hazırlayıp annemleri uyandırırdım .

O günde öyle başlamıştı yine erkenden kalkıp kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa doğru gittim
Dolapta yine yiyecek hiç bir şey
yoktu - üstü küflenmiş bir tabak peynir dışında - mutfaktan çıkıp salona doğru yürümeye başladım salonun bir köşesinde odun sobası vardı üstünde paslanmış bakırdan bir tencere, tencereyi yere koyup soba deliğinin kapağını açtım. Sobanın 2 metre uzağında duran çuvaldan 3 tane odun alıp bir kaç kartonuda dirseğimden destek alarak koltuk altımda tutmaya çalıştım, odunları soba deliğinden teker teker koymaya başladım koltuk altımda sabitlediğim kartonları da alıp elimle parçalara ayırıp odunların arasına sıkıştırdım yerde duran kibrit kutusundan bir kibrit çıkarıp kutuya sürttükten sonra elimdeki kağıt parçasına değdirdim
Kağıt ateşle yanıp tutuşunca sobaya attım ve kapağı kapattım.

Bi beş dakika sonra odunların da yandığından emin olduktan sonra tencereyi sobanın üzerine koydum.
Tencerede annemin deyişiyle sebze çorbası vardı,bana kalırsa zehir gibi bir şeydi küflenmiş havuç, kabak ve patates birleşimi bir çorbaydı. Bedenim daha fazla aç kalmaya dayanamadığı için mecburiyetten içmiştim bende.
Tencerenin kapağını kaldırıp çorbayı karıştırmaya başladım, 2 dakika karıştırdıktan sonra kapağı geri koyup mutfağa doğru yürüdüm.
Tam karşıda duran dolabı açıp içinden 2 parça ekmek alıp sepete koydum tezgahın uzerinde duran bakır tepsiyide elime alıp 3 yemek kaşığı ve 3 kase koyduktan sonra salona geri döndüm.
Sobanın biraz uzağında duran yemek masasına tepsiyi bıraktıktan sonra sobanın üzerinde duran tencereyide masanın üzerine bıraktım.

Çorbayı kaselere doldurduktan sonra yatak odasına gidip kapıyı açtım, o adam hâlâ uyuyordu annemin yanına gidip uyandırmaya çalıştım

"anne sofra hazır hadi gel" uyanmıyordu

"Anne uyansana"

sonunda uyanmıştı
"Ne istiyorsun arınç git başımdan "

"Anne sofrayı hazırladım. "

"Git ye o zaman"

" ama siz-"

"Benim ne yiyip içtiğimi biliyorsun defol git başımdan şimdi "

"ama onu yedikten sonra kusuyorsun sonrada yemek hazırlamamı istiyorsun"

annem aniden yataktan doğruldu "sana defol dedim arınç defol git başımdan !!!"

Iki kolumuda sertçe kavrayıp bedenimi sarsarak söylemişti bu sözleri, o adam uyanmıştı ve gözlerini bana dikmiş bakıyordu

"ne diyor yine küçük hamam böceği "

"Sofrayı hazırlamış kalkmamız için uyandırıyor ışte aptal kız "

"Kardeşlerini de uyandırdın mı "

"Kimi ?"

"Kardeşlerin diyorum diğer hamam böcekleri "

"şey... hayır "
"Aptal kız seni tam bir ahmaksın, şimdi git ve hazırladıklarını onlara yedir"

"ben mi ?"

"Yeter artık bu kadar aptal olmak zorunda mısın !
Sana diyorum ışte."

Odadan çıkıp aşağıya inen merdivenlerin basamağına adımlar atmaya başladım.
Aşağıda depo vardı bir nevi bodrum kattı.

Orada kardeşlerim vardı daha doğrusu bizimle birlikte yaşayan küçük tanımadığım bir sürü çocuk vardı.
Onları neden orada tuttuklarını bilmiyorum fakat onlara yardım etmeyi her şeyden çok isterdim.

Kapı kipitliydi. Kapının tam yanında bulunan tabureye çıkıp duvarda asılı olan anahtarı aldıktan sonra kapıyı açtım. Oda oldukça karanlıktı ve anlayamadığım şekilde çok kötü bir koku sarmıştı etrafı.
Her birine göz gezdirdikten kapının dibinde duran torbayı iki kolumun arasına alıp bir kaç adım atıp onlara doğru yaklaştıktan sonra her birine sırayla torbadan çıkardığım ekmekleri uzattım.
Onlar için yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Onlardan tek farkım annemin ve o adamın öz çocuğu olmamdı.

Bir defasında onları oradan çıkarmaya çalışmıştım ama her zaman olduğu gibi becerememiştim.
O adam beni yakalayınca ağır cezalar vermişti.
Fazladan ekmek vermek yasaktı,gerekmediğinde su vermek yasaktı ve bunları fark edebilecek kadar kurnaz bir adamdı o.

YOLUN SONUNDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin