Her Şey Karanlığı Aydınlatan Bir Kıvılcımla Başladı

579 96 55
                                    

Umarım beğenirsiniz!  Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın, destekleriniz için şimdiden teşekkür ederim <3

.

.

.

Yıldızları ve dalgaları, yaşayanları ve mezarları say

Kendini neden bu kadar önemli sanıyorsun?

Kampüste yapamadığımız piknik, karnımızın aç olarak ayrılmasına sebep olmuştu. Melih ve Eda neredeydi bilmiyordum ama Kutay'la ben Nezih'te saatler geçirmiş, içerisi zaten loş olduğu için havanın çoktan karardığını fark etmemiştik ve annemin nerede olduğumu sorduğu mesajı okumak için telefona baktığımda saatin de akşam sekize geldiğini görmüştüm. "Aç mısın?" diye sordum telefonu tekrar cebime koyarken. "Bir şeyler yiyelim mi?"

Kutay'ın eli hala benim elimin üstündeydi. Elim masanın üstünde duruyordu, o ise bana dokunmazsa ölecekmiş gibi davranıp parmaklarının ucunu dahi olsa tenime değdirmeye çalışıyordu. Yalan söyleyemezdim, hoşuma gidiyordu ve ansızın gülümseyip duruyordum. O da gülümsedi. "Sen açsan yerim," dedi gözleri menüye kayarken. "Ton balıklı salata güzel duruyor ama."

"Kırk yılın başı dışarıda yemek yiyeceğiz," diye güldüm. "Onda da sağlıklı mı besleniyoruz?"

"Yanında diyet olmayan kola içeriz?" Dalga geçiyordu, gözlerini kısarak gülüyordu. "Şaka, tamam. Sen ne yemek istersin?"

Sonunda yemeklerimize karar verip siparişimizi verdik. Masanın ortasındaki mum ışığı eşliğinde romantik bir akşam yemeği yiyorduk sanki. Yüzümün mum karşısında – alttan vurduğu için – ne kadar korkunç göründüğü hakkında bir fikrim yoktu ama suratıma baka baka gülmediği düşünülürse o kadar da ürkütücü olmamalıydı.

Hesapları ödedik. Nezih'ten ayrıldığımızda hava gerçekten de kararmıştı: Gece, şehrin üstüne bir örtü gibi serilmişti ve beyaz bulutlar gri olmuştu. Trafik ışıkları, arabaların farları gözlerimi alıp başımı ağrıtıyordu. Kaldırım boyunca yürümeye başladık. "Evine bırakayım mı seni?" diye sordum, şehrin kalabalığının içinde olmamıza rağmen hala onun elini tutuyor ve bırakmak istemiyordum.

"Bilmem," dedi omuzlarını silkerek. "Ben seni bırakayım mı?"

Güldüm. "İkimiz de birbirimizi bırakalım," dedim dalga geçerek. "Dönüşte burada buluşuruz yine."

Annemin beni merak ettiğini bildiğim için bugünlük Kutay'ı eve bırakamayacağımı kabullendim, o da beni bırakmaya karar verdi. Nezih, ikimizin evinin ortasında sayılırdı. Yol boyunca havadan, saçma şeylerden, çıkacak olan güzel filmlerden – neredeyse hiçbirinin güzel olmadığını fark ettiğimizde moralimiz bozuldu tabii – konuştuk.

Evin önüne vardığımızda yüzümü ona çevirdim, karşı karşıya duruyorduk. Yollar boştu, pencereden bakan yaşlı amcalar da umurumuzda değildi. Birbirimizin ellerini tuttuk, gülümsedik. "Yarın görüşür müyüz?" diye sordu. Başımı onaylayarak sallayıp kabul ettim. Dudağına bıraktığım küçük bir buseden sonra ellerimi ellerinden ayırdım, geri geri yürüyüp el sallayarak eve ilerledim.

Kutay arkasını dönüp de uzaklaşırken annem kapıyı açmıştı. "Nerede kaldın?" diye sordu, meraklıydı. Cebimden telefonumu çıkarıp saati ona gösterdim. "Dokuz olmuş," dedi başını eğerek. "Dışarıda sürt diye mi doğurdum ben seni?"

"Sert anne rolünü yapamıyorsun," diye gülerek içeri girdim. "Eve daha geç saatlerde gelmemiş olsaydım inanabilirdim."

"Bak bak, laflara bak!" Gülmemek için kendini zor tutuyordu. "Cezalısın, odana çık. Albüm koleksiyonunu koy diye aldığım rafa bakarak tavırlarını gözden geçir."

İyi Ol // boyxboy [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin