Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmazsanız sevinirim, iyi okumalar!
.
.
.
Tüm sözlerim doğrudan boşluğa çekildi
Kalbimin kaybolduğu karadelikteyim
Melih'in olduğunu bildiğim araba Kutay'ın binasının önüne yaklaştığında balkonda kahve içiyorduk. Kutay'la yapmayı en sevdiğimiz şeyler arasında bu, tıpkı yaşını başını almış yaşlı bir çift gibi, en başta yer alıyordu. Kahve ve çay gibi sıcak içecekler çok sıcak olduğunda hiç hoşuma gitmezdi, o yüzden balkonda içiyor olmak hızlıca ılımasını sağlıyordu (sıcak içememe sebebim dilimi yakıyor olması ve o kötü tadın günlerce gitmemesiydi); ancak öte yandan Kutay, hala dumanı tüter bir halde kaynar şekilde içiyordu.
Dili yandığı zaman beni öptüğünde o tadı ben de alıyordum. Tabii, ona da karşı koyacak değildim.
Melih'in geldiğini gördüğümüzde kahvemin kalan kısmını tek nefeste içip masaya bıraktım. "Ben çıkıyorum aşkım," dedikten sonra Kutay'ı öptüm ve o da bana dikkat etmemi söyledikten sonra evden çıktım.
Aşağı indiğimde arabanın içinde gördüğüm ilk kişi Eda'ydı. Binmeden önce "Günaydın!" diye neşeyle bağırıp Eda'ya el salladım. Arka koltuğa oturduğumda Melih dikiz aynasını kontrol edip gaza bastı. "İnanamıyorum sabahın köründe okula gitmek zorunda olduğumuza."
"İnanamıyorum genel olarak okula gitmek zorunda olduğumuza," diye değiştirdi Eda. "Kendimi hiç hazır hissetmiyorum."
"Son sınıf mı olduk biz?" dedi Melih. "Ne ara bu kadar büyüdük?"
"Alttan dersim olduğu için büyüdüğümü hiç hissetmiyorum," diye güldüm. "Bari derse işini bilen düzgün biri girse de bok yoluna kalmasam yine."
"Şansına Giray girer," deyiverdi şoför koltuğundaki. "Öyle bahtsızsın sen."
Melih'in ağzını yırtıp bükmek istiyordum. Onun o şom ağzından nefret ediyordum. Onlar benim alttan aldığım bir ders olduğu için benim almadığım seçmeli dersin sınıfına girerken ben de geçen sene bıraktığım dersin olduğu sınıfa girmiş, tek başıma oturuyordum – etrafım üçüncü sınıflarla çevrilmişti. Kendi kendime geçen sene bu kadar ezik miydim ben? diye sormadan edemiyordum ama gel gelelim şu an asıl ezik olan bendim: Yanımda kimse yoktu, dört kişilik sıralarda bir başıma oturuyordum ve alabildiğine yalnızdım.
Etrafımdakilerin konuşmalarını dinlemeye koyuldum. Aptal gibi telefonuma gömülüp sosyal anksiyetemi herkese açıklamak yerine başkalarının konuştuğu şeyleri dinlemek daha keyifli geliyordu: Sınıftaki kaba saba ve yüzüne baktığınızda yaklaşık bir haftadır duş almadığını kolaylıkla söyleyebileceğiniz erkeklerden biri bir yanındaki kişiye yanaşmaya çalışıyor, bu sırada da onu rahatlatmak için "Bu dersi o kadar abartma gülüm, alttan alan kimse yokmuş – çok kolay bir ders."
Sessizce kıkırdayıp elimi kaldırdım ve karşımda duran ikiz dingillere baktım. "Memnun oldum," dedim sırıtarak. "Alttan alıyorum." Sosyal fobi denen şey aniden yok olmuştu sanki, onların hakkımda düşüneceği onlarca şeyi görmezden gelmiştim bir anlığına.
Onların dışındaki bir erkek sürüsü, yeni çıkacak olan bir oyunun başka bir oyunla olan paylaşılmış evren hikayesinden bahsediyordu. "Adamlar oyun evreninde Marvel Sinematik Evreni kuruyor resmen!" Aynen, diye geçirdim içimden. Şu an ilgilenmemiz gereken tek şey kesinlikle bir oyun evreni.
Herkes yerine oturduğunda saat buçuğa geliyordu. Tabii, Melih'in şom ağzından çoktan bahsettiğim için dersi hangi okutmanın vereceğini çoktan tahmin etmişsinizdir: Lacivert takım elbisesinin içine giydiği beyaz gömlek ve takımından bir ton daha açık renkli olan kravatını delice sıkmış olan, gözleri bütün sınıfı süzmek yerine yere bakarak yürüyen, saçı inek yalamış gibi kafasının bir yanına yapıştırılmış olan Giray sınıfa girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyi Ol // boyxboy [Tamamlandı]
Teen FictionÖğretmenine karşı duygular besleyen Rüzgar, gezinin sonunda hislerinin karmaşasında kaybolurken kendini bir başkasının dünyasında raks ederken bulur. Şimdiyse bir aşk üçgeninde hapsolmuştur...