Son zamanlarda bölümleri biraz geç atıyorum bunun için üzgünüm, 2000 okunma olmasına çok az kalmış ve bu beni çok mutlu ediyor şimdiden destek olan herkese teşekkür ederim!
Vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, umarım beğenirsiniz iyi okumalar!
Her şey böyle olmamalıydı, hepimiz bu oyunun birer küçük parçalarıydık.
Bu büyük evrende, anlamsız şeylere ne de büyük anlamlar yükledik?
Saat henüz o kadar da geç değildi, hemen otele dönüp de geceyi sonlandırmanın bir anlamı yoktu. Beni ağaç evin içine çağırmadan önce tahta merdivenin basamaklarını tırmanarak kendisi çıktı ve birkaç çakmak sesi duyuşumun ardandan yukarı gelmem için seslendi. Onun biraz önce çıktığı basamaklara basarak ağaç eve vardığımda gözlerime bir kez daha inanamadım.
Giray, beni her seferinde şaşırtmayı başarıyordu. Çıtayı kendi belirliyor, sonra o çıtayı yeniden ve yeniden aşıyordu. Ağaç evinin içinin dört bir yanı mumlarla kaplıydı. Karanlık hava, mumların turuncumsu ışığıyla içeriyi aydınlatıyor ve akşamın serinliğiyse onların sıcaklığıyla ısınıyordu.
Yerdeki iki minderden birine bağdaş kurarak oturup diğer minderi yarım metre uzağına sürükledi. Bir anlığına gözlerimi kamaştıran mumlardan birine basmaktan son anlığına kurtulup onun bana ayırdığı mindere kendimi yerleştirdim. "Ne zaman yaptın bütün bunları?" diye sormadan edemedim, ne kadar düşünürsem düşüneyim buraya gelip de bunca mumla böylesine bir atmosferi yaratması birkaç saatini alırdı.
"Sahilden ayrılırken öncü ekibe burayı anlatıp söylediklerimi yapmalarını istedim." Güzel bir akşamın olmazsa olmazı olan şarap şişesini ortaya yerleştirdi ve iki yanına pet bardaklar koydu. "Bu kez kadeh yok, üzgünüm."
"Üzgün mü?" diye sordum şaşkınlıkla. Şişedeki elinin üzerine elimi atıp bakışlarını bana çevirmesini sağlayarak. "Etrafına bak, her şey güzel."
"Sen öyle diyorsan..."
Birbirimizi daha çok tanıyabilmek için hayatlarımızdan bahsediyorduk. Bu kez duygusal, ortamı sessizliğe sokacak şeyler değil de gülüşmelerimizin kahkahaya dönüştüğü konular hakkında konuşuyorduk. "Nasıl yani, hiç makarna yemedin mi?" diye sordu şaşkınca gülümseye devam ederken.
Elimi enseme doğru götürüp mahcup bir şekilde gezdirdikten sonra "Aslında yedim, ama sonra midemde garip şeyler oldu." Yüzümü buruşturduktan sonra devam ettim. "Tavsiye etmiyorum."
"Başka şehirde olsaydın, makarnayı kutsal ilan ederdin."
Kafamı iki yana salladım, makarnayı hiçbir zaman sevmeyecektim.
Zamanımız çok güzel geçiyordu. Onun hakkında öğrendiklerim beni mutlu ediyordu. Aynı şekilde ben de ona kendim hakkımda bilgiler veriyordum. Sevdiği renkleri, yemekleri ya da yapmaktan hoşlandığını şeyleri öğrenmek içimi kıpır kıpır ediyordu. Ne kadar belli bir yaştan sonra bu tarz sohbetler klişe gelip başkaları için çocukça sayılsa bile bir insanı tanımanın hatta yakınlaşabilmenin ilk adımı sevdiği şeyleri öğrenmektir.
Sevdiği şeyleri bilmeden nasıl bir ilişki yürütebilirsin ki?
"Sen de kahvaltı yapmayı sevmiyorsun! Nasıl sevmezsin?" diye karşı çıktım.
Bir anlığına gülümsediği yüzünü ekşiterek kafasını az önceki yaptığım gibi kafasını iki yana doğru salladı. "Kahve olsa yeter."
"Sabahları kahvaltı yaparken bana eşlik etmeyeceksin yani?"
Bir dakika az önce ne demiştim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İyi Ol // boyxboy [Tamamlandı]
Teen FictionÖğretmenine karşı duygular besleyen Rüzgar, gezinin sonunda hislerinin karmaşasında kaybolurken kendini bir başkasının dünyasında raks ederken bulur. Şimdiyse bir aşk üçgeninde hapsolmuştur...