Bölüm 9|Elia
Eflal fotoğrafı incelerken şampanyasından bir yudum aldı. Aslında sadece inceliyormuş gibi gözüküyordu çünkü beyni hiçbir şeyi algılayamayacak kadar doluydu.
Dün gece babasından yediği kazığın üstüne ne yapacağını şaşırmış, boynundaki gerdanlığı Beril'e vermemek için hızla sahneden inmişti.
Yaptığı bu hareket çok yanlış ve kontrolsüzdü.
Beril'i kıskanıyormuş gibi algılanmıştı ve şimdi tüm sosyete Eflal'e babasının kıskanç küçük prensesi gözüyle bakıyordu.
Bu etiketi üstünden silebilmek, sadece Eflal olmak için yıllardır çabalıyordu ve küçücük bir hatasıyla tüm çabası yıkılmıştı.
Sabahtan beri telefonu susmuyordu. Herkes tebrik ediyormuş görünümü altında Eflal'in durumunu yokluyor, acırcasına konuşuyordu.
Sıkıntıyla iç çekip bir adım ilerledi ve gözlerini diğer fotoğrafa dikti.
Tüm sosyeteyle birlikte Efe'nin fotoğraf sergisindeydi. Dün gecenin üstüne bu ortama girmeyi hiç istemese de daha fazla arkasından konuşulmaması için gelmek zorunda kalmıştı.
"Eflal!"
Arkasından duyduğu tiz sesle irkildi. Yine hangi dedikoducunun ağına yakalanmıştı acaba?
Sabır dileyerek yüzüne sahte gülümsemesini yerleştirdi ve arkasını döndü.
"Tuğba?" Her davette kaçmak için uğraştığı Tuğba üstüne doğru geliyordu. Herhangi bir sarılmayı önlemek adına kollarını birbirine dolayıp şampanya bardağını bariyer gibi yüz hizasına kaldırdı.
Bu hareket üstüne sarılmaktan vazgeçen Tuğba umursamazca konuşmaya başladı.
"Tebrik ederim! Cici annen oluyormuş."
Şu patavatsız kızın ağzını yırtsa kaç yıl ceza yerdi?
"Evet." Yalandan gülümsedi. "Ben Beril demeyi tercih ediyorum."
"Tahmin ettim. Biraz kıskanıyorsun ha?" Şakayla karışık Eflal'in omuzuna vurdu.
Eflal ters ters kızın vurduğu omzuna baktı ve içinden ona kadar sayıp zoraki gülümsemesini korumaya devam etti.
"Tam aksine, Beril'i çok seviyorum. İlişkilerini hep destekledim." Yalan söylemekten rahatsız olsa da yapabileceği başka bişey yoktu.
"Çok sevindim!" Tuğba yılışık bir hareketle Eflal'in kolunu sıvazladı. "Bu arada Atasoy'larla ortak koleksiyon çıkaracakmışsınız?"
"Doğru. Nereden duydun bunu?" Kaşlarını çatarak kızı süzdü. Elbette gizli bir bilgi değildi ama bu kadar hızlı duyulmasına şaşırmıştı.
"Az önce Oğuz söyledi." Kızın başıyla işaret ettiği yere baktığında gözleri Oğuz'un üstünde durdu.
O da mı buradaydı? Her yerde karşılaşmaları tuhaf bir hal almaya başlamıştı artık.
Gözlerini çekmeden Oğuz'u süzmeye devam etti. Her zamanki gibi, jilet gibiydi. Saçları kıyafeti kalıp gibi düzenli duruyordu. Lacivert takımının içine giydiği lacivert gömleğinin bir kaç düğmesi açıktı ve bu dağınıklık bile düzenli görünümünü bozmuyordu.
Ayrıca lacivert bir insana nasıl bu kadar çok yakışabilirdi?
Bir grup insanla hoş bir sohbet ediyor, ara ara gülümseyip gamzesini gözler önüne seriyordu.
Eflal kendini toparlayıp gözlerini Oğuz'un üstünden çekti ve Tuğba'ya tekrar gülümsedi.
"Oğuz'un burada olduğunu bilmiyordum." Adamın yüzüne karşı Oğuz Bey diye diretirken şimdi ismiyle hitap edince irkildi. "Neyse ben sergiyi gezmeye devam edeceğim." Yalan gülümsemesiyle Tuğba'dan uzaklaşırken kızın itirazla mırıldandığını duydu ama umursamadı. Ona daha fazla dedikodu veremezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VELİAHT
RomanceBirbirinden çok uzakta geçmiş iki hayat aslında kader ağlarıyla örülmüştü. Bu ağları her görmezden geldiklerinde daha çok karışıp birbirlerine dolandılar. Peki ya bu ağlardan birlikte kurtulmaya karar verirlerse? Tek yapmaları gereken basit bir sö...