-31-

388 20 1
                                    

Bölüm 31|Bir Parça

Anne. İki hece, dört harf.

Herkesin hak etmediği, hak edenin kavuşamadığı, kutsal olduğu söylenen kadınlığın en üst mertebesi.

Bir kadın bu hissi ilk kez küçük bir çocukken oyuncak bebeğini kucağına aldığında tadar, ölene kadar da sürmesini ister.

Daha doğrusu bize öyle anlatılır. Daha kendine bile bakamayan minicik bir kızken, yetişkinler tarafından onlara rol biçilir ve alınan pahalı bebeklerle bu rolü benimsemeleri beklenir.

Acaba annelik içgüdüsü denilen şey sahiden içten gelen bir his mi yoksa toplumun kadınlara biçtiği rolün yansıması mı?

Eflal ikinci seçeneğin daha doğru olduğuna inanıyordu. Çünkü o hiçbir zaman öyle bir hisle dolup taşmamıştı.

Hiçbir zaman oyuncak bebek istememiş ya da bir evcil hayvan sahiplenip ona bakmak istememişti.

Gerçi hayal meyal hatırlıyordu bebekleriyle çay saati yaptığını ama bu annesi gitmeden önceydi. Annesi gittiğinde o bebeklerin hepsini ortadan kaldırmışlardı.

Diğer yaşıtlarının aksine hiçbir zaman oyuncakla oynamamıştı. Özel derslerinden arda kalan zamanlarda ya çizim yapar ya da dans ederdi. Yaptığı çizimler de dans figürleri de pedagogu tarafından incelenirdi.

Akıllı bir çocuktu. Yaptıklarının incelendiğini çok geçmeden keşfetmiş, hayal dünyasından ilgisiz, onların istediği çizgileri yansıtmaya başlamıştı. İç dünyasına hiç birini istemiyordu. Başka yerden gördüğü resimlerin benzerlerini çiziyor, dans ederken öğretmeninin öğrettiği figürlerin dışına asla çıkmıyordu.

Daha o günden itibaren başladı kapalı bir kutu olmaya. Buzdan kraliçeliğinin temelleri daha altı yaşındayken atıldı. Aynı zamanda kendi tutkularını kenarda bırakıp babası ve babaannesinin istediği gibi biri olmaya da ilk o zaman başladı.

Bir anneannesi olduğunu hatırlıyordu. Zaman zaman İspanya'dan gelir, gelirken yanında Eflal için çok güzel oyuncak bebekler getirirdi. Emin değildi ama kadının adı Maria olmalıydı. Eflal onun aldığı bebekler karşısında büyülenirdi ancak babaannesi hiçbir zaman Eflal'in onlarla oynamasına izin vermez, depoya kaldırtırdı.

O dönemler bu baskının sebebini anlamıyordu Eflal ancak şimdi yavaş yavaş çözüyordu. Aslında Tomris Hanım, Eflal'in anneannesiyle bağ kurmasına izin vermiyordu.

Gerçi başka bebeklerle oynamasına da pek zaman tanımaz, sürekli eve getirttiği özel hocalarla ders çalıştırırdı.

Muhtemelen bu yüzden, Eflal hiçbir zaman diğer kızlar gibi evcilik oynamadı. Anneliğin ne olduğunu oyunlarda bile görmedi.

Üstüne üstlük annesi de onu terk edince hepten yalnız kaldı. Anne yerine koyabileceği bir tek babaannesi vardı, o da kendi emirlerini uygulatmaktan başka hiçbir şey yapmazdı.

Annesi gittikten sonra hiç ağlamadı. Her daim gururlu ve başı dik bir kız olmuştu. Daha o yaşta bile kendini terk eden biri için göz yaşı dökmemeye karar vermişti. Bu yüzden arkadaşlarının annelerini gördüğünde bile kendini onların yerine koymaya çalışmadı. Çünkü onun bir anneye ihtiyacı yoktu.

Hayatı boyunca annelik kavramından uzaktı. Ta ki Nalan Atasoy'a kadar. Dudaklarının arasından dökülen o yabancı iki hece sadece Nalan Hanım için olmuştu.

Bu kelimeyi zikrettiğinin ertesi günü birinin ona anne olacağını söylemesi gerçekten şaka gibiydi.

O anne ne bilmezdi ki, kalkıp ona anne olacaksın diyorlardı? Bilmediği şeyi nasıl yapabilirdi?

VELİAHTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin