"Yine mi fazla güç kullandığın için bayıldın?" Büyükbabamın kinayeli sesiyle nerede olduğumu anlamıştım. Omuzlarımı umursamazca silktim ve onu izlemeye başladım. "Bu güçler senin kanında var yavrum. Eğer onu inkar etmeye devam edersen her kullandığında sana zarar gelecek. Onu kabullenmeli ve ona göre kullanmalısın." İnkar etmek mi ? Ben gücümü inkar mı ediyordum ki?
Aslında düşününce hiç bir zaman güçlerimi tam anlamıyla kullanmamıştım. Ruhları görmem, onlarla konuşmam ve ellerimden çıkan yeşil dumanlar sadece benim gücümün getirdiği küçük hediyeler gibiydi. Aslın gücümün daha büyük ve kutsal olduğunu Biliyordum fakat sürekli kullanmaktan kaçıyordum. Hatta sırf bu yüzden kılıç kullanmada ustalaşmaya odaklanmıştım.
"Güzel yavrum gücünden korkma. Senin izin vermediğin şeylerin dışına çıkamaz. Bunun özgünlükten farklı olduğunu sana anlatmıştım. Özgünlükler sınırı aşabilirler fakat senin gücün değil. Belki çok zorlanırsın kontrol ederken ama bu üstünden kalkamayacağın bir şey değil. Seni izledim gücünü çok güzel kontrol ediyorsun fakat bu seni çok yoruyor. Buna alışman lazım. Sana güveniyorum torunum." Birkaç şey daha konuşmuştuk büyükbabam ile. Bana gücümü nasıl kontrol edebileceğimi ve geliştirirsem daha neler neler yapabileceğimi anlatmıştı.
Gitme zamanının geldiğini söyledi ve oturduğu yerden ayaklandı. Gitmeden önce söyledikleri kulaklarımda yankılanıyordu
"Büyük güç büyük sorumluluk demektir"
~
Uyandığımda her zamanki gibi revirde yatıyordum. Artık bu duruma alışmaya başlamıştım. Fakat bundan memnun olmayacak ki şifacı kız benim uyandığımı gördüğünde odadan kovalamış ve bir daha baygın halde gelirsem tedavi etmeyeceğini söyleyerek tehdit etmişti.Ben kahkahalar atarak ayrılmış ve koşarak soyunma odasına gitmiştim. Oradan beden kıyafetlerimi giyip bu sefer de sınıfa doğru koşmaya başlamıştım. İlk derse azıcık geç kalmıştım fakat sorun edeceklerini sanmıyordum.
Kapıyı tıklattım ve içeriye girdim. Geç kaldığım için özür dileyerek hızlıca sırama oturmuştum. Sınıftakiler beni gördükleri için rahatlamış gibi duruyordu. Dersimiz matematikti ve benim hiç dinleyecek halim yoktu. Ne kadar kahramanlık derslerine iyi olsam da diğer derslerim berbattı ve bir sınav olursa batıracağıma 5 dolarına bahse bile girerdim.
Dinlemediğim anlaşılmasın diye tahtaya odaklanmış duruyordum. O sırada pratik yapmaktan zarar gelmez diyerek etraftakilerin enerjilerine odaklanmaya çalıştım. Neredeyse yarısı sıkılmıştı. Diğer yarısı ile hararetle dersi dinliyordu. Cidden nasıl anlıyorlardı ki. Tahtada sadece harfler vardı ???
Kendi iç savaşımı zilin sesi bölmüştü. Derince bir nefes bıraktım ve kafamı sıraya gömdüm. Sadece yarısını dinlememe rağmen kafam hiç birini almamıştı.
"Yurisa-can nasılsın?" Kafamı kaldırıp karşımdakilere baktım. Hepsi merakla beni izliyordu. "İyiyim merak etmeyin." Gülümseyerek kurduğum cümle onları rahatlatmış gibiydi. Tam muhabbete katılacakken bir çocuk gelip beni Aizawa Sensei'nin çağırdığını söyleyip gitti. Galiba azar işitecektim. Ama kazanmış sayılıyordum. Yoksa sayılmıyor muydum ?
Aklımdaki sorular ile uğraşırken öğretmenler odasına gelmiştim bile. Yavaşça Sensei nin yanına gittim ve gösterdiği yere oturdum. Gergince ona bakarken sıkıntılı bir nefes aldı ve konuşmaya başladı "Hawks ile olan karşılaşman sayesinde kendini kanıtladın ama bu demek değildir ki gördüğün an Dabi ile dövüşeceksin. Lisansını alana kadar hiç bir kötüyle ilgin olmayacak ve güçlerini onlar üzerinde kullanmayacaksın. Ve o zamana kadar şu gösterdiğin son hamlede kendini geliştirmeni istiyorum. Şimdi gidebilirsin ama mümkünse başını belaya sokmamaya çalış." Hızlıca kafamı salladım ve odadan çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçek Kahraman
FanfictionHerkes hayatının bir döneminde kendisini kurtaracak kahramana ihtiyaç duyar. Ama çoğu zaman kendi kahramanımız olabileceğimizi gözümüzden kaçırırız. Ben kendimi dipsiz bir kuyudan kurtarmıştım. Sırada içindeki gücün farkında olmayanları kurtarmak v...