3

6K 744 368
                                    

kısacık bir bölüm olmuş bu yaa kusura bakmayınnn

•••

Ara tatil boyunca haftada üç gün sabah on birde ders yapmaya karar vermiştik. Pazartesi sabahı kapıyı çaldığımda göreceğim kişinin Hannah olması için dua ediyordum. Şanslı günümde olmalıydım çünkü öyle de olmuştu.

"Günaydın." dedim gülümseyerek. "Günaydın oppa, hoş geldin." Salona geçip masaya yerleştiğimizde evde başka birinin varlığına işaret eden bir şey yoktu. Derin bir nefes alarak fizik kitabını açtım. "Canın çok sıkılmaya başlamadan fiziğe bakalım, sonra Korece'ye geçeriz." Hannah kafasını salladı.

Ben hangi konuyu çalışmak istediğini sormak üzereyken "Chris'e yalan söyledim." dedi birden. Burnumu sokmamam gereken bir şey olduğu belliydi ama söylediği şeyi görmezden de gelemezdim. Ben ne demem gerektiğini düşünürken Hannah benden bir tepkiye ihtiyaç duymadan devam etti.

"Dersin öğleden sonra olduğunu söyledim. Cuma günü de on bir demiştim, o yanlış hatırlamadı yani." Gözlerim hafifçe irileşirken kafamı Hannah'ya çevirdim. Bana bakmıyordu. "Neden?" dedim sakince. Birkaç saniye durduktan sonra yavaş yavaş konuşarak cevap verdi. "Chris kötü biri değil. Kaba, saygısız veya agresif biri hiç değil. Yalnızca sert biri ve konu değer verdiği biri olduğunda terbiye nedir unutabilen biri. Sana karşı davranışları cidden hoş değildi. Seni tanımadan yapacağını düşündüğü şeyler, sen yanımızdayken söyledikleri... Özür dilerim, gerçekten bu kadar büyüteceğini düşünmemiştim. Seni zor durumda bırakmak istemiyorum. Eğer bu şartlar altında derslere devam etmek istemezsen, seni anlarım."

Kafası eğik, kucağındaki parmaklarını izleyerek konuştu. Onu dikkatlice dinleyip duyduklarımı sindirmeye çalıştım. "Denk gelmeyelim diye mi yalan söyledin?" "Evet." Derin bir nefes alıp fizik kitabını geri kapattım. "Abine yalan söylememelisin." "Biliyorum ama o da sana böyle kötü davranmamalı. Bunu hak etmiyorsun." "Hak edip etmediğimi bilmiyorsun. İyi ya da kötü bir insan mıyım veya sana ders vermeyi kabul ederken asıl amacım neydi bilmiyorsun. Chan da bilmiyor. Sadece önlemini almak istedi çünkü sana çok değer veriyor."

Söylediğim şeylerin hiçbirine inanmıyordum. Chan gereksiz seviyede kaba ve saygısızdı ama Hannah'nın sınav senesinde ders çalışması gereken zamanlarda bir de başkalarının abisinin davranışları hakkındaki hislerini düşünmesine gerek yoktu. Dikkatini zar zor topluyordu zaten, bir de bununla uğraşmasını istemedim. Ayrıca, bu işe ihtiyacım vardı. O da bu söylediklerimi söylemeye karar vermemde rol oynamıştı. "Geldiğinde sinirlenecek." dedi tedirgin bir sesle. "Şimdi gidip öğleden sonra geleyim derdim ama derslerim ve diğer işim var, ne yazık ki böyle bir teklif sunamam." "Önemli değil, oppa. Hadi, derse geçelim."

Hannah dersle alakasız tek bir soru sormadan altmış dakika boyunca anlattıklarımı dinledi. Modunun bu kadar düşmüş olmasına üzülmüştüm. Fizik çalışmayı bitirince "Mola verelim mi Korece'den önce?" dedim. Kafasını salladı. "Kahve ister misin, oppa?" "Olur."

Beraber mutfağa gittik. Ben tezgâha yaslanıp Hannah'nın kahve yapışını izlerken evin kapısı açıldı. Hannah birden gözlerini irileştirip duvardaki saate baktı. Tam ağzını açmıştı ki mutfak kapısı açıldı ve içeri takım elbise giyen biri girdi. Chan bizi fark edince kapıda duraksayıp gördüğü manzarayı inceledi. Hannah'ya yandan bir bakış attım ama o da benim gibi Chan'dan bir şey yapmasını bekliyor gibiydi.

"Hayırdır?" Gözlerim geri Chan'a döndü. Kapı pervazına yaslanıp kollarını göğsünde kavuşturdu. "Hani ikideydi ders?" Chan soru sorar gözlerle Hannah'ya baktı. Kendimi ateşe attığımı bile bile "Şey..." dedim duruşumu dikleştirip. "Öğleden sonra işim çıkınca Hannah'ya daha erken gelip gelemeyeceğimi sordum. Kusura bakmayın, planı bozdum."

Chan duygusuz bir şekilde bana bakıp hiçbir şey söylememişim gibi yüzümü inceledi. Sonra Hannah'ya döndü. "Bana da kahve yapar mısın?" Hannah bir an duraksayıp kafasını salladı ve üçüncü bir bardak çıkarmak için dolabı açtı. Chan mutfağa girip siyah kumaş ceketini çıkardı ve bir sandalyeye astı. Üzerinde beyaz bir gömlek, siyah kravat ve siyah kumaş pantolon vardı. Ceketini bıraktıktan sonra diğer sandalyeye oturup gömleğinin kollarını kıvırmaya başladı. Tehditkâr bakışlarını üzerimde gezdirmediği nadir zamanlardan birine denk geldiğimiz için bu süreyi onu izlemek için kullandım.

O dikkatle gömleğinin kollarını kıvırırken keskin yüz hatlarını inceledim. Dişlerini sıktığı için mi yoksa yüzünün normal şekli olduğu için mi emin olamadım ama çene hatları çok belliydi. Geriye doğru taranmış kahverengi saçlarının bazı tutamları alnından yüzüne doğru dökülüyordu. Hâlâ gömleğini kıvıran parmaklarını izlerken ellerinin birden yakasına gitmesiyle gerçekliğe döndüm. Chan kravatını gevşetip başından geçirerek çıkardı ve gömleğinin ilk iki düğmesini açtı. Kravatını ceketin üzerine bırakıp derin bir nefes aldı.

Nereden geliyordu acaba bu saatte bu kıyafetle? Hannah "Al bakalım oppa." dedikten sonra bana bir kupa uzattı. Gülümseyip bardağı aldım. Chan'ın önüne de bardağını bırakıp "Off, Chris, eşyalarını etrafta bırakma. Odana götürsene bunları." dedi sandalyedeki ceket ve kravatı gösterip. "Sen götürür müsün?" "Hizmetçin miyim sence?" "Lütfen, hadi." Chan'ın ağzından çıkan lütfen kelimesi kaşlarımın havalanmasına neden olurken Hannah derin bir nefes alıp ceketle kravatı eline aldı ve mutfaktan çıktı.

Odadaki gerginlik katsayısının beşe katlandığını hissettiğim an rahatsızca kıpırdandım. "Bir daha Hannah'yı korumak için yalan söyleme."

Kahve bardağının parmaklarımın arasından kayıp gitmesini engellemek için bardağı tezgâha bıraktım. "Affedersiniz?" "Bilmezlikten gelme, Hyunjin." Ağzından ismimi duymak tüylerimi ürpertmişti. Yutkunup devam etmesini bekledim.

"Hannah'nın iki seferdir yanlış saati söylediğini biliyorum. Aptal değilim, anladım. Anlamadığım şey ise neden onu koruduğun. Ders verdiğin ve daha on sekiz yaşından küçük olan kızın yasal gardiyanına o kız hakkında yalan söylemek sence de mantıklı bir karar mı?" Ağzım hafifçe aralanmışken Hannah geri geldi. "Çalışmaya dönelim mi?" Kafamı sallayıp bardağı elime aldım.

Chan ile göz göze gelmeden buradan çıkmak için hazırlanırken Chan "Hyunjin." dedi. Vücudum kaskatı kesilmişti. Gözlerimi ona çevirdim. Eli pantolonun ön cebine girdi ve telefonunu çıkarıp tuş kilidini açtıktan sonra bana uzattı. "Numaranı alabilir miyim?"

Zavallı beynim ne yaşandığını anlamaya çalışırken Chan "Hannah ders saatlerinin takibi konusunda biraz gevşek sanırım, bundan sonra biz konuşalım kaçta buraya geleceğini." diye devam etti. "Chris, gerek yok-" "Karışma Hannah." Chan gözlerini benden ayırmadan sertçe cevap verdi. Gözlerimin direkt içerisine bakıyordu. Üşüdüğümü hissettim, bu çocuk nasıl bakışlarıyla eziyordu beni?

"Olur." dedim telefonu elime alırken. Numaramı tuşlayıp Chan'a uzattım. Chan telefonda bir şeyler yapıp geri cebine koydu. "Süper, mesaj atarım sana." Kafamı salladım ve Hannah'ya kısaca baktıktan sonra mutfaktan çıktım. Hannah'nın abisine bir şeyler fısıldadığını duydum. Muhtemelen davranışı yüzünden sitem ediyordu. Masadaki yerime geçince bacaklarım birden uyuştu. Yine sütsüz hazırlanmış kahveme bakıp yüzümü ekşittim. En azından bundan sonra 'hani şu saatteydi ders' konuşmasını bir daha çekmek zorunda değildim.

fever | hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin