23

6.4K 624 885
                                    

Bıkkın bir şekilde Hyungwon'un yıkadığı bardakları kuruluyor ve raflarına geri yerleştiriyordum. Bugün canım gerçekten çok sıkılmıştı ve aklımdaki tek şeyin Chan olması pek yardımcı olmuyordu.

Beni öpmesinin üzerinden iki gün geçmiş olmasına rağmen hâlâ kimseye anlatmamıştım ve patlamak üzereydim. Yaşananları çok yaymak istemediğime karar vermiştim. Yalnızca Felix ile konuşmak istiyordum ama o da en erken yarın buluşabileceğimizi söylemişti.

Ve benim bu akşam Hannah ile dersim vardı. Chan'ı görecektim.

Nasıl davranmam, ne yapmam veya ne yapmamam gerektiği konusunda en ufak fikrim yoktu. Tek umudum Chan'ın evde olmama ihtimaliydi. Açıkçası, beni görmemek için özellikle eve gelmeyeceğini düşünüyordum. Umarım öyle yapardı.

"Jinnie?" Kafamı beyaz kupadan Hyungwon'a çevirdim. Yumuşak gözlerle bana baktığını görünce kaşlarımı çattım. "Ne oldu, Wonnie?"

"Molaya çık sen hadi biraz." Kaşlarım daha da çatılırken Hyungwon alt dudağını dişlerinin arasına alarak kafasıyla kafenin girişini işaret etti. Beni görmeye geldiğinde Hyungwon'un böyle tepki vermesine neden olacak tek bir kişi geliyordu aklıma ama şu an görmek istediğim son kişi bile değildi Chan.

Gözlerim korkuyla Hyungwon'un baktığı yere dönüp kapının önünde dikilerek bana bakan kardeşimi görünce "Innie..." diye mırıldanarak elimdeki bardağı bıraktım ve tezgâhın arkasından çıktım.

Koşar adımlarla Jeongin'in yanına gittim ve kollarımı o bir şey söyleyemeden bedenine dolayıp onu kendime çektim. Sarılmamı giderek sıkılaştırırken "Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim..." diye mırıldanıyordum.

Jeongin'in beni itmesini ve bağırmasını bekliyordum. Bunu istemiyordum ama olmasını beklediğim şey buydu. Jeongin ise beni şaşırtarak kollarını bana sıkıca doladı.

Gözlerim anında yaşarırken yüzünü boyun boşluğuma yaslamış kardeşimin saçlarına yerleştirdim bir elimi. "Özür dilerim." Ben fısıldamaya devam ederken Jeongin zar zor geri çekildi. "Hyung," dedi ben kollarımı belinden ayırmamak konusunda ısrar ederken. "Bana bak."

Yaşananları hatırlayınca gözlerine bakacak cesareti bulamamıştım. Bana sarılmasını bile hak etmiyordum.

"Hwang Hyunjin," dedi Jeongin sert bir sesle. "Bana bak dedim."

Zar zor gözlerine baktığımda orda olmasını beklediğim sertlik ve soğukluk yoktu. Her zamanki sıcak Jeongin gibi bakıyordu parlak gözleri bana. "Seni çok özledim." dedi gülümseyerek. Dolan gözlerimden yaşlar akmaya başladığında onu tekrar kendime doğru çektim ve sarıldım. Ben kesik kesik nefes alırken Jeongin sırtımı sıvazlıyordu.

"Hey, tamam, sakin ol... Buradayım işte." Ben kollarımı daha da sıkılaştırınca "Yuh ya," diye mırıldandı. "Bu kadar ağlayacağını bilsem gelmezdim, bu ne böyle?"

Hafifçe gülerek geri çekildim. Kardeşimin ellerini tutup gülümseyerek gözlerine bakarken Jeongin'in "Oturalım mı biraz?" diye sormasıyla en yakındaki masaya oturduk hızlıca.

"Innie, ben-"

"Biliyorum, üzgünsün ve özür diliyorsun. İnan bana bunları duymaya gelmedim, hyung. O konuda konuşmak istediğimi bile söyleyemem."

"Sen duymak istemiyor olabilirsin ama benim senden düzgün bir şekilde özür dilemeye ihtiyacım var, Innie. Lütfen, en azından dinle."

Jeongin birkaç saniye hayır demek istediğini belirten yüz ifadesiyle bana baktı ama sonra hafifçe gülümseyip "Pekâlâ." dedi.

fever | hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin