36

5.9K 498 785
                                    

yılbaşı hediyesi olarak bölüm getirdim size

umarım hepimiz için mutlu sağlıklı huzurlu bi yıl olur 💞 şimdiden mutlu yıllar
ily

•••

"Ee?" diye sordum tezgâha döktüğüm sütü silerken. "Anlatmayacak mısın?" Hyungwon, pembeleştiğini gördüğüm yanaklarını saklamak istercesine arkasını dönüp "Neyi?" diye sorduğunda gülerek "Neyden bahsettiğimi gayet iyi bildiğinin farkındayım, Wonnie." dedim.

"Güzeldi, anlatacak bir şey yok." "Hyungwon! Kaç yıllık arkadaşınla randevuya çıktın, anlatacak bir şeyler olduğuna yemin edebilirim."

Hyungwon sızlanarak bana döndü ve tezgâha yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Çok güzel geçti, Jinnie. Gerçekten şimdiye kadar çıktığım en büyüleyici randevuydu. Gitmeyi çok sevdiğimiz bir restorana gittik ama bu kez sadece arkadaş olarak gitmediğimizi bilmek... Bilmiyorum, midemde kelebekler vardı hep. Hoseok çok heyecanlıydı, düzgün konuşamadı bile. Çok güzel hazırlanmış, gömlek falan giymiş inanamadım. Normalde zorunda olmadıkça gömlek giymez, ama yemeğe çıkacağımız için giymiş."

Hyungwon'un yüzündeki aptal sırıtışı fark edince ben de gülümsedim. "Söyledi mi senden ne zamandır hoşlandığını?" "Birkaç ay oldu dedi, başta anlamlandıramamış o yüzden reddetmiş hislerini ama sonra... Dayanamamış daha fazla."

Kafasını eğip parmaklarıyla oynamaya başladığında kıkırdadım. "Mutlusun bayağı, sen de mi bir şeyler hissediyorsun?" "Ona karşı bir şeyler hissedebileceğimi hiç düşünmemiştim, üzerine kafa yormadım o yüzden daha önce. Ama dün gece o kadar güzeldi ki... Hoseok'un hiç görmediğim bir yüzünü gördüm gibiydi. Sürekli iltifatlar etti, yemeğimizi o ödedi, bana arabanın kapısını tuttu, evime bıraktı..."

Birkaç saniye durup kafasını kaldırdı. "Öptü beni." İrileşen gözlerim onun gülümseyen yüzünde gezinirken "Çok yavaş, yumuşacık öptü. O kadar bulutların üzerinde hissettirdi ki beni, kollarında erimekten korktum." dedi.

"Tanrım... Senin adına çok sevindim, Wonnie. Hoseok hyung sana çok değer veriyor, mutlu ol diye elinden geleni yapacağına eminim." Hyungwon dudağını ısırarak kafasını salladı ve gülümsedi. "Yarın bana yemek pişirecek, evine çağırdı."

"Oo, şimdiden eve çağırmalar başladıysa siz çok geçmeden-" "Hwang Hyunjin!" Gülerek temizleme işime döndüm. "Tamam, sustum." Hyungwon da bana söylenerek kahve makinelerinden birisini temizlemeye başladığında telefonum çaldı.

Cebimden çıkardığım telefonumun ekranındaki isimle kanımın donduğunu hissetmiştim. Neden arıyordu ki beni? Aklıma bir neden bile gelmemişti ama dürüst olmak gerekirse düzgün düşünemiyordum şu an. Vücudum donmuş gibi hissediyordum.

"Açmayacak mısın?" diye seslendi Hyungwon. Onun sesiyle dünyaya geri dönüp yeşil tuşa bastım ve telefonu kulağıma götürdüm. "Alo?"

"Alo, Hyunjin?" Kulağıma dolan sesle gözlerim kapanırken boştaki elim sıkıca tezgâhı kavradı. "Efendim, anne?"

"Jeongin seninle mi?" Hyungwon, söylediğim şeyle kafasını çevirmiş dikkatlice beni izlerken kaşlarımı çatıp "Hayır, neden?" diye sordum. "Birkaç saat önce evden çıktı, telefonlarıma cevap vermiyor. Seni ziyarete gelmiştir diye tahmin ettim."

"Hayır, benimle değil. Arkadaşlarıyladır." Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutuyordum. Jeongin'in evden her çıkışında böyle basit şeylerle uğraştığını tahmin etmek zor değildi, benim yaşadığım şey de oydu. En küçük hareketimi bile kontrol etmeye çalışırlardı. Jeongin için her şey daha bile zor olmalıydı, tek başınaydı çünkü.

fever | hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin