Freeze You Out- Sia
Soğuk içine işledi ve kendini tüm bu eşyaların
Ortasında bir yabancı gibi hissetti.
Hiç bilmediği bir ülkedeki bir yabancı
Gibi içi korkuyla doldu; hiçbir şey onun için
Tanıdık değildi ve bu duygu içini buz gibi bir havayla doldurdu.
Stefan Zweig- Kızıl......
Porto'nun ikindi güneşinin batmasına yakın avladığım son geyiği de at arabasına yükleyip hızla yola koyuldum. Hava kararmadan şehre varmam gerekiyordu. Aksi takdirde dükkanlar kapanacaktı ve avladığım hayvanların hiçbirini satamadan eve dönecektim.
Kıyafetlerim, son yarım saattir peşinden koştuğum geyiği bir türlü yakalayamamdan ötürü terden sırılsıklam olmuştu. Geyik, sol arka bacağına isabet eden okla yarım saattir benden kaçmaya çalışıyordu. Onu yakaladığım sırada çıkardığı acı dolu inlemeler içimi parçalasa da bunu yapmaya mecburdum. Ben bir avcıydım ve paramı bu şekilde kazanıyordum. Hiçbir zaman bu işi zevk için yapmamıştım. Sabah hayvanları avlayıp şehre götürür, paramı alır evime dönerdim. Ormana.
Porto bitki ve hayvan çeşitliliği bakımından zengin bir ülkeydi. Dağlar yaban keçileri, geyikler ve tavşanlarla doluydu. Ormanlar gür ve bol meyve veren ağaçlarla kaplıydı. Kışın bile birçok ağaçta türlü türlü meyveler bulunurdu. Bütün bunlar çocukluğundan beridir geçimini bu şekilde sağlayan benim için büyük bir nimetti. İhtiyacımı karşlıyacak kadar gümüş alır, bir sonraki ava kadar idare etmeye çalışırdım. Çoğunlukla küçük kulübemin yıpranan ahşap çatısını onarmak veya yeni şifalı ilaçlar almak için harcardım paramı. Yiyecek konusunda ise komşularım bana her zaman cömert davranırdı.
Uzun ve yorucu geçen yolculuğun ardından şehre varıp hayvanları ve Kara Vadi'den topladığım birkaç sepet meyveyi satmak için atımı meydana sürdüm. Şehir bugün hiç olmadığı kadar kalabalıktı. İnsanlar, saraydan bir duyuru veya herhangi önemli bir haber geldiğinde meydanın ortasında duran büyük saat kulesinin duvarına asılan yazıların olduğu kısımda toplanmıştı. Birbirlerini ittire ittire saraydan gelen haberi öğrenmeye çalışıyorlardı. Ben de merakıma engel olamayıp hafifçe saat kulesine yanaştığımda arka tarafımda birkaç kişinin konuştuğu konu dikkatimi çekmişti.
"Bu akşam balo varmış ve kral bütün halkı davet ediyor." demişti esnaflardan biri.
"Ne balosu bu böyle? Seferden döneli uzun bir süre olmadı." diğer ihtiyarın söylediği şeyle kaşlarım çatıldı istemeden. Kral Aaron savaşa ve kızgın kılıçların hırçın vuruşlarına ayıracağı vakti okuma yazmaya ve yeni manastırlar inşa ettirmeye harcardı. Son zamanlarda sadece şifahane ve avladığım hayvanlarla ilgilendiğim için birçok gelişmeden habersiz kalmıştım. Kral'ın sefere çıktığını bile yeni öğreniyordum. Ve üzücü olan ise Kralın seferden eli boş ve birçok asker kaybıyla dönmüş olmasıydı. Ama bir sorun olduğunu düşünmüyordum çünkü Doğu Porto yeterince gelişmiş bir ülkeydi.
"Son olanları duymadın sanırım. İki Kral çocuklarını evlendirmeye karar verdi. Bu balo da o yüzdendir herhalde." üstü başı pas ve yağ kir içinde olan demircinin son söylediği şey ile istemeden konuşmaya dahil oldum. "Prens Theon ve Prenses Anna mı evleniyor?"
"Hayır. Prenses Helena ile evlenecek. Duyduğuma göre Prens uzun zamandır küçük prensese aşık." soruma karşılık verdiği cevabıyla başımı hafifçe salladım. Demek Krallar çocuklarını evlendirecekti. Şaşırmamıştım çünkü önünde sonunda böyle olacağını hissediyor gibiydim.
Kral Herbert'in son nefesinde sarf ettiği tek bir cümle bütün Porto'nun aklına kazınmıştı bir kere. İstemeden de olsa, içi de yansa ülkeyi bölmeyi kabul etmişti. Hastalığı zaten fazlasıyla ilerlemişken onu en çok hırpalayan da ülkesinin bilinmez akıbetiydi aslında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTO || Taekook
Fanfic"Gel Ey alacakaranlık! Ey keskin bakışlı serçe! Gel benim küçük masumiyetim, karanlık ışığım, apaçık isyanım, huzursuz uçuşum. Kal! Kal ki seni köklendireyim. Benim yolculuğum, dünüm, bugünüm." -violoncelle