Fools-Renjun
Daha o gün anlamıştım. Ben ömrümce seninle sınanacaktım.
Reşat Nuri Güntekin- Çalıkuşu.......
O gece, günlerdir aklını kaçırmış ruhum ve üşüyen bedenimle sahip olduğum tüm gücü ve aklı yitirmiştim. Esmer adam utanmadan, daha ilk günden beri içimi titreten o ince parmaklı ellerini yarın yokmuşcasına düşlemeye korktuğum uzvuna dolamışken ve dudaklarından dökülen ince sızlanmaları duymasam bile camın ardında görünen terli kavruk bedeni ve dolgun dudaklarının kan kızılına bürünmesi kasıklarıma tatlı acılar ile uğrarken, utanç içinde kendi yenilgimi izlemiştim.
Gök koyu renginden silik bir griye bürünene dek, uyuduğum yatak bedenime mezar olurken gözlerimi her kapayışımda prensin uzun parmakları kondu gözlerimin önüne. Kendimi her an bunun saçma ve akılalmaz olduğuna dair telkin edip durdum lakin sonuç acınası bir hüsrandan ibaretti. Kendi benliğimi kaybetmiş gibiydim. Prensin ahlaksız gösterisi bana yıllardır tatmadığım bir hissi daha tattırmıştı.
Sahi, şehvet böylesine karşı konulamaz mıydı?
Uzuvlarım bedenimi farkında olmadan sıkmamdan ötürü sızlıyordu ve ufacık bir nefes alırsam o bulanık görüntüler yeniden aklıma doluşur diye korkuyordum. Onu küçük camın ardında öylece izledikten sonra duvarlara tutuna tutuna kulübeye girmiştim. Tek bir ses çıkarmadan kendi küçük odama yönelip tahta sedirin üzerine kurulmuş yatağıma uzanmıştım. İnce yorganı bütün düşüncelerimi örtmek istercesine bedenime sarmıştım ama biliyordum uyku bana haramdı. Gözlerim gördüğü ahlaksız gösteriyi silmek istemiyordu, yeniden ve yeniden canlandırıyordu.
Gece bitmek bilmez gibi akıp gidiyordu. Duyduğum tek ses cama vuran kar taneleri ve gıcırdayıp duran paslı kapıydı. Her gece düşünmek için baktığım çatlamış duvar bile korkunç geliyordu gözüme. Sırtımı dönüp bakamıyordum. Prensin elleri ve ellerinin ayasına bulaşmış sıvı her nefes alışımda canlanıyordu aklımda ve utancın en büyük kaynağı kasıklarım sızlıyordu.
O gece sabaha dek düşündüm, neyi düşündüğümü bilmeden. Gece boyu yağan kar, gün doğumuyla beraber yerini sakin bir havaya bırakırken kulübenin küçük camı karla kaplanmıştı. Gözlerim ise bir an olsun kapanmamış, yorgunluğum bedenimi yatağa mıhlamıştı.
Kendimi yanlış bir şey yapmışım gibi hissetmem gerekirdi. Bir prensi gizlice gözetlemiştim ama bir yandan da söz konusu prensin ahlaksız hareketleri utanç duyup onu kınamamı gerektirirken yapabildiğim tek şey yutkunmaktı.
Kendi benliğim kendisi ile kargaşa halindeyken tam o anda odamın kapısı iç gıdıklayan bir gıcırtıyla açıldı. Sönmeye yüz tutmuş gaz lambası ve karla kaplı camın ardından içeri sızan gün ışığı eşliğinde gömleğinin ilk birkaç düğmesi açık, bir eliyle duvara tutunan diğeriyle ise nereden bulduğunu bilmediğim bir sopayı tutmuş bir şekilde yüzüme bakan prens unutmak için çırpınıp durduğum tüm anıları tekrar doldurdu aklıma.
Hiçbir şey demeden duvara tutuna tutuna yatağıma kadar yaklaştı. Bedenini yavaşça ayak ucuma bıraktıktan sonra kızaran gözlerimden dolayı net göremediğim yüzünü izlemeye başladım. Yüzüne baktıkça utancım daha da büyüyordu ve bakışlarımdan onu camın ardından gizlice izlediğimi anlayacak diye ödüm kopuyordu. Yerimden doğrulmayı bile unutmuştum gözlerine bakarken yaşamsal faaliyetlerimi yerine getirmek işkenceden ibaretti beni isteğim dışında zincirliyordu.
Nefes almaya çekinir bir halde öylece onu izlerken elindeki sopayı yavaşça yatağın ucuna bıraktıktan sonra yana dönük başını bana çevirdi. Gözleri ise o karanlıkta bile içimi delmek ister gibi bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTO || Taekook
Фанфик"Gel Ey alacakaranlık! Ey keskin bakışlı serçe! Gel benim küçük masumiyetim, karanlık ışığım, apaçık isyanım, huzursuz uçuşum. Kal! Kal ki seni köklendireyim. Benim yolculuğum, dünüm, bugünüm." -violoncelle