4: Huzur hırsızı

1.8K 260 127
                                    

Let it Go - The Piano Guys

Beni yalnız, yalnızlıklar çoğaltır
Adalet Ağaoğlu

.......

Kalbim yerini yadırgar gibi atarken biraz önce söylediği şeylerin gerçekliğini henüz kavrayamamıştım. Bu duygu, kalbimi yakıp kül eden bu his de neydi böyle? Övülmek ne zamandan beri bu kadar çok cezbediyordu beni? Bana neler oluyordu böyle bilmiyordum. Kendi benliğime titreyen dizlerimin hesabını veremiyordum. Hiçbir şey demeden başım önümde odadan çıktığımdan beridir küçük olan kulübem daha da boğucu gelmişti bana. Heyecanım dünyaya sığmayacak gibiydi. Korkuyordum, bu neydi bilmiyordum.

İlk önce bariz bir hayranlık ve sonra bir kıskançlık beslemiştim ona karşı. Şimdi bu neydi böyle? Bir prensin övgülerini almak mı böylesine heyecanlandırmıştı beni. Halbuki çokta önemli bir şey dememişti. Sadece gözlerimin güzel olduğunu söylemişti, beni tanıyan çoğu insanın yaptığı gibi. Gözlerime güzel sözler söylenmesine alışıktım. Fakat hiçbir övgü kalbimi bu denli acıtmamıştı. Kalbim acıyordu, yerinden çıkacakmış gibi çırpınıp duruyor ve canımı yakıyordu.

Ay ışığının silik bir ışık gibi odanın kerpiç duvarına vuruşunu izlerken, yüreğim birazdan ona küçük gelen yerine dayanamayacak ve çırpınarak yerinden çıkacak gibiydi. Birkaç kez bozulan soluklarımı düzene koymaya çalışırken pek bir şey yapmamış da olsam büyük bir yorgunluk çökmüştü üzerime. Sabahki fırtına yerini kar yağışına bıraktığında, kulübenin kapısının rüzgarın etkisiyle gıcırtısını dinleyerek uykuya dalmaya çalıştım zor da olsa. Arka odada prens kalıyordu ve kulübenin her tarafına sinen kokusu uykumu ve huzurumu haram edecek gibiydi.

Ateşi hafif hafif dans eden gaz lambasını söndürüp yatağıma girdim. Uyumak hiç böyle zor olmamıştı. Düşüncelerimden kurtulmamın bir yolu yok gibiydi. Bedenim yorgundu lakin ruhum uyumamak için direniyordu. Gözlerimi kapatıp kapının paslanmış demirlerinin gıcırtısını dinlerken tam o anda aklıma bir şey geldi. Prens aç olmalıydı ve aptal kafam öyle doluydu ki bunu düşünememiştim bile. O sırada bariz bir utanç duygusu bedenimi esir alırken kafamı duvarlara vurmak istiyordum. Tamamen aklımdan çıkmıştı ve aç olabileceğini dahi düşünmemiştim. Üstelik sadece o yarı baygınken içirdiğim çorbayla ayaktaydı. Utancım zar zor düzelen nefesimi tekrar bozguna uğratırken hızla yatağımdan kalkıp az evvel söndürdüğüm gaz lambasını tekrar yaktım.

İnce gömleğimin üzerine yün hırkamı da geçirip odadan çıkıp arka tarafa yöneldim. Kapıyı açtığım anda yüzüme odanın sıcak havası ile karışık yasemin kokusu vurdu. Bu kokuya nedenini bilmediğim bir biçimde hayran kalıyordum, burnumun direği sızlıyordu aniden. Bahar geldiği vakit ilk işim arka bahçeye bir demet yasemin ekmek olacaktı.

Kapının sesiyle cama dönük başını bana çeviren prensin uyumadığını parlak bakan gözlerinden anlamıştım. Cama değen kar tanelerini seyre dalıp gitmiş gibiydi. Onun da uykusu yoktu. Tıpkı benim gibi...

Yavaşça birkaç adımda yanına yaklaşıp "neden uyumadınız?"dedim.

"Uyuyamıyorum."dedi bende olan gözlerini tekrar dışarı çevirirken.

"Aç mısınız?"diye fısıldadım başım önümdeyken. Sesim istemeden de olsa kısık çıkmıştı. Bir şifacı olarak hastamla gerektiği gibi ilgilenememiştim, bu durum beni büyük bir utancın içine sürüklüyordu.

Burnundan güler gibi bir soluk verip" ben de ne zaman aç olduğumu soracaksın diye merak ediyordum."dedi.

Utancım daha da büyüdü başımı yağmura dayanamayan bir yaprak gibi önüme eğdim. Sabahki cüretkar Jazura yoktu artık. Mahcup hissediyordum.

PORTO || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin