5: Üşürsen yanıma gel

1.7K 260 112
                                    

Falling- Harry Styles

Yaşamak oldum olası böyle zor,
Özgür olmadı mı insan yaşayamıyor.
Attila İlhan

.......

Omzumda yamalı pelerin, avuçlarımda hırçın atımın yuları, sırtımda sıcak çörekleri içine koyduğum çantam... Öğrendiğim her şeyin bedenime verdiği ağırlığı çınar ağacının dibine bırakmıştım. Yüzüme sardığım sıcak şala değen nefesim üşüyen dudaklarımı ısıtırken şehirden çıkmadan önce tek bir karar vermiştim.

Kralın öldüğünü Prense söylemeyecektim.

Prens ayaklanıp tamamen iyileşene dek hiçbir şeyi bilmeyecekti. Bu çok yanlış bir şeydi, biliyordum. Lakin onu bu savunmasız hali ile saraya göndermek istemiyordum. Krallığı büyük bir tehlikedeydi. Babası ölmüştü ve o şu an büyük bir yara ile cebelleşiyordu. Eğer şu haliyle saraya dönerse işler daha da karışacaktı. Babasının yokluğunu fırsat bilip onu en savunmasız olduğu anda devireceklerdi ve Kraliçe ne kadar güçlü durursa dursun ülke paramparça olacaktı.

Her şeyin en başından beri farkında olduğum için, kim olduğu belirsiz bir avuç eşkıyadan bir krallığın tek varisini kurtardığım için, onu evime getirip yarasıyla ilgilendiğim için ve hatta bir bakıcı gibi yemeğini özenle yedirdiğim için bu bencilliği gösterecek cüreti buluyordum. Son kararımı vermiştim ve ne olursa olsun Prensin bunu öğrenmesine izin vermeyecektim.

Eve dönüş yolu da çabucak biterken yüreğime çöken tüm sıkıntıları kapının eşiğinde bırakmaya karar vererek içeri girdim. Ilık bir havanın hakim olduğu kulübenin içerisi cennet gibi kokarken vidaları gıcırdamış kapıyı yavaşça kapattım ardımdan.

Şifahaneye yönelip kapısını yavaşça açarak içeri girdiğimde gördüğüm ilk şey prensin elindeki kitaba pür dikkat odaklanmış olmasıydı. Sayfaları bir bir çevirirken okuduğu şeye fazla odaklanmış olmasından dolayı kaşları çatılıp duruyor, bazen belli belirsiz bir tebessüm dudaklarına doğuyordu.

Açtığım kapıdan yavaşça içeri girdiğimde adım seslerimi duymuş olmalı ki başını hızla benim olduğum tarafa çevirdi. Aynı anda başucunda duran arboleti alarak bana doğrulttu.

Aniden birkaç adım gerileyip "sakin olun. Benim ." dedim. Hiddetle kalkıp inen göğsü ve müthiş bir sertlikle çatılan kaşları ile yüzüme bakarken "kendi evine neden sessiz giriyorsun?" diye çemkirdi yüzüme doğru.

Başımı eğip küçük bir özür dilereyek yanına yaklaştım. Elindeki arboleti yere bırakıp ellerimde tuttuğum küçük kese kağıdına bakmaya başladı.

Yanına iyice yaklaşıp karşısındaki mindere oturduğumda kağıdı açıp içindeki küçük çörekleri çıkardım. "Beğeneceğinize eminim."diyerek önüne uzattım hafif soğumuş çörekleri.

Çatılı kaşları ile yüzüme bakıp "Bu ne?" dedi.

"Tarçınlı çörek. Hadi, soğumasın daha fazla."

Sinirli ifadesini bir an olsun bozmayıp "Her çöreği yemem. Kim bilir hangi sokak satıcısından aldın." dedi yüksek sesle.

En sevdiğim çörekti ve prensin de beğeneceğine adım kadar emindim lakin az önceki sinirini bu şekilde çıkaracak gibi duruyordu. Ama bir kere tadına baksa çok beğeneceğine o kadar emindim ki bu yüzden ısrar etmeye devam ettim.

"Tadı gerçekten çok güzel ve fırıncıyı tanırım. Temiz biridir. Bir ısırık alsanız olmaz mı?"

"Neden bu kadar ısrar ediyorsun Avcı? İstemiyorum dedim." Diye bağırdı yüzüme doğru.

PORTO || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin