26: Muğlak

800 120 61
                                    

Bad Torch- Laura Moriana

Vicdan ile korkaklık aslında tümüyle aynı şeylerdir, vicdan daha ticari bir isimdir, hepsi bu.
Oscar Wilde

.......

Kızgın demirlerin cızırtılı sesleri, rutubet, küf, iliklere dek titreten soğuk, güneş görmeyen kör mahpuslar. Zindanın aşina olduğum her bir karışına boğazıma oturan yumruyla eşlik ederken, birkaç adım önümde ilerleyen Theon'u takip ediyordum. Geniş omuzları bir kalkan misali önümü örtüyor, uzun bacaklarıyla attığı her adımda ıslak zeminde tok sesler çıkarıyordu.

Generalin aniden terasa girip bahsini ettiği adamı yakaladığını söylediğinden beridir Theon'un içini kaplayan huzursuzluk gözle görülür vaziyetteydi. Adımlarımızın sonunda bizi bekleyen karanlık zindanda beklediğim adam, alışılagelmiş bütün korku ve endişelerimi birbirine katıyordu zira Theon'a düşman olan kişi onun ağabeyiydi. Yalnızca Theon'a değil, her iki krallığa, devletin hükmüne ve onu çocuğundan ayıran herkese düşmandı. Fakat Theon bunların hiçbirini bilmiyordu. Onu, tıpkı diğer düşmanları gibi başarısına göz diken biri sanıyordu belki de.

Şimdi, sağ yanında General, sol yanında ben varken, müthiş bir sertlikle çattığı kaşlarıyla zindana doğru ilerliyordu.

Attığımız her adımda küf kokusu yoğun bir şekilde artıyordu. İçerisi soğuktu. Duvarlara asılan meşalelerin silik, gölgeli ışıkları dışında her yer karanlıktı. Sert adım seslerimiz, kemirgenlerin korkup duvarlardaki deliklere kaçmasına sebep oluyordu.

Nihayet büyük ve karanlık koridorun en sonunda duran zindana vardığımızda, Theon ellerini ardında birleştirip generalin kilidi çözmesini beklemişti. Theon'un hemen sol tarafında, ona olabileceğim en yakın şekilde durmaya çalışıyordum. İçerideki mahkumun ellerinin bağlı olduğunu bilsem de endişe etmeden duramıyordum.

Ve demir parmaklıklar tok bir kilit sesiyle beraber geriye doğru açıldı. Ayakta, her iki eli yukarıdan bağlı olan mahkum eğdiği başını müthiş bir yavaşlıkla kaldırıp karanlığın içinde zar zor seçilen yüzlerimize bakmaya başladı. Generali es geçip öfkeli bakışlarını Theon'a ve hemen onun yanında duran bana çevirdiğinde anlık bir dürtüyle bakışlarımı kaçırmıştım. Fakat hemen sonra ani bir hızla yeniden başımı kaldırdığımda, gözlerini örten saçlarının arasından bana bakan adamın beklediğim kişi olmayışı ile şaşkınlıkla donup kalmıştım. Bu adam, o gece Theon'un kardeşiyle beraber evime giren adamdı. Çekik büyük gözlerini olabilecek en korkunç derecede kısmış bir vaziyette beni izliyordu. Saniyeler boyu süren bakışlarını yavaşça Prense yönelttiği vakit, rutubet kokulu zindanın içini mahkumun kısık sesli kahkahası bozmuştu.

Theon'un, onun sesini duyar duymaz yunruklarını sıktığını fark etmiştim. Temkinli birkaç adımda mahkuma iyice yaklaşırken kısık sesiyle "Kimsin?" diye fısıldadı. Sesi, koyu bir toprak gibi yoğun, kadifemsi ve kalındı. Öfkesini gizlemeye çalışırken parmak uçlarına dek titriyordu. Mahkumun hafif eğik başı prensin sesini duyar duymaz yükselirken, bakışlarını yeniden onun gözlerine kenetlemişti. Bertaraf halde olmasına karşın oldukça rahat tavırlar sergiliyordu. Başına gelecek herhangi bir şeyden korkmuyordu belli ki. Karşısında duran kişinin Batı Porto'nun gelecek Kralı olduğunu unutmuş gibiydi.

Prensin sorusunun üzerinden yaklaşık birkaç dakika geçmişti. General ve ben bir adım arkada bekliyorduk. İkimiz de müthiş bir sakinlik içinde mahkumun ağzından çıkacakları beklerken o, sanki suskunluğa yemin etmiş gibi sadece Theon'u izliyordu.

Dakikaların ardından "Kim olduğumu gayet iyi biliyorsunuz." diye fısıldadığında, karanlık zindan onun sesiyle titremişti.

"Hanlarımı, depolarımı ve sınır boylarındaki bütün mallarımı kundaklayan, askerlerimi öldüren, sarayıma, makamıma kadar girmeye çalışan o hain değil misin?" Prensin kalın sesiyle kükremesiyle zemin ayaklarımın altından kayıyormuş gibi hissetmiştim.

PORTO || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin