32: Didâr

1.2K 46 70
                                    

Turnstile- Alien Love Call

"Konuşmaya ne lüzum vardı? Bütün güzel laflardan ve hoş insanlardan sıkılan bu mahlukları, birbirlerinin sessiz mevcudiyeti, yorgunluk verecek kadar doyuruyordu."
Sebahattin Ali

.......

"Bu sefer seni dinlemeyeceğim."

"Beni hiçbir zaman dinlemediğin için bu haldeyiz."

"Çoluk çocuğun karşısında tartışmayalım. Eve gidince konuşalım."

"Çocuk dediğin senden en fazla beş yaş küçük Yoongi."

Theon'un çalışma odasındaki koltukta uyuyakaldıktan sonra sabah uyanır uyanmaz soluğu Generalin yanında almıştım. Theon henüz uyanmamıştı, saat henüz çok erkendi. Güneş tepeden doğarken sarayın avlusunda, geldiğim andan beridir tartışmayı kesmeyen General Yoongi'yi ve Komutan Hoseok'u dinliyordum. Dışarıdan bakıldığında büyük bir tartışma yaşıyorlar gibi duruyordu ama onların tatlı atışmasını izlerken tebessümüme engel olamıyordum. Bir bakışıyla korku salan General şu an karşımda masum bir ifade takındığı yüzü ile Hoseok'u sakinleştirmeye çalışıyordu. Yüzündeki tatlı çocuksu ifade gülüşümün büyümesine sebep olurken, sırtımı yasladığım ağacın gölgesinde durarak onların bu eğlenceli atışmasını bitirmesini bekliyordum.

Komutan beni gördükten sonra küçük bir baş selamı verip tartışmasına ara vermeden devam etmişti. Konunun ne olduğunu henüz çözememiş de olsam, ikisinin de birbiri için endişelendiği gayet açıktı. Komutan sürekli Generali onu dinlememekle suçluyordu. General ise birkaç cümleden sonra tartışmanın uzayacağını anlayıp sessiz kalmaya karar vermiş gibiydi.

"Hoseok, eve gidince konuşalım göz bebeğim, rica ediyorum."

Komutan Hoseok'un yüz ifadesi Generalin narin hitabını duyduktan sonra yumuşamış, çatık kaşları anında düzelmişti. Bu kadar mıydı diye geçirdim içimden. Deminden beri kendisine dikkat etmediğinden ötürü azar işiten General, tek bir kelimesi ile Komutanı yumuşatmıştı. Birkaç saniye içinde ikisi de tamamen sakin olduğunda, Komutan Hoseok, hafif kızarmış yanakları ile bana döndü.

Benden yaşça büyük olmalarına rağmen ilişkilerindeki tatlı atışmalarını ve birbirlerine kullandıkları hitap şekillerini dinlemek bir hayli hoşuma gitmişti. Benden rahatsızlık duymuyorlardı, öyle ki, benim gelişimi bile umursamadan atışmaya devam etmişlerdi. Ebeveynlerinin öfkeli hallerine maruz kalan küçük bir çocuk muamelesi görmüştüm lakin sorun değildi, hoşuma gitmişti.

Sırtımı yasladığım ağaçtan ayrılıp ikisine doğru yürümeye başladığımda, Komutan Hoseok alnında biriken terleri siliyordu. Öfkeli hali her daim korkunçtu bunu inkar edemezdim.

"Böldüğüm için özür dilerim fakat kahvaltı etmek istemez misiniz?"

Yana kıvrılan dudaklarım ile ikisine soru yönelttiğimde birkaç saniye bakıştıktan sonra beni onaylamışlardı. Ardından onlar önde ben bir adım arkalarında saraya doğru ilerlemiştik. Büyük sürgülü kapıyı aşıp salona ulaştığımızda Theon'un dudaklarına yasladığı ince tütünle camdan dışarısını izlediğini görmüştüm. Kapının sesiyle beraber bakışları bize döndü.

"Prensim, Günaydın."

Komutan Hoseok saygıyla öne eğilip selam verirken birkaç adım geride durup onların kısa ama önemli konuşmasını dinlemeye başladım.

"Günaydın Komutan. Uzun zaman oldu görüşmeyeli."

"Haklısınız Prensim. Saraydaki durumları biliyorsunuz, bırakıp gelemedim."

PORTO || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin