Love story- Taylor Swift
Dizlerine dağılsam yine kirpiklerinden
Köprüler kursam kör aşıklara
Bahadır Sağlam- Sınırımız Gökyüzü.......
Kızgın generalin gözleri gecenin kör karanlığında bile içimi delmek ister gibi bakarken elleri kınında duran uzun kılıca gitmiş, bana aleni bir mesaj vermişti. Uyuşan bacaklarım ile güç bela ayakta dururken bir elimi güçlükle kapıya yaslamıştım. Generalin arkasında duran korkunç bakışlı asker de bir an olsun gözlerini almıyordu benden. Korkum gitgide büyürken kendimi savunmak için ağzımı açacağım sırada asker birden öne atılıp beni boğazımdan tuttuğu gibi içeri sürükledi.
Srtım sertçe duvara değdiğinde bütün organlarımın sarsıldığını hissettim. Acıyla tısladıktan sonra yeniden konuşmak için nefes alacaktım ki bu sefer de general yüzüme okkalı bir yumruk geçirerek susturdu beni. Dudaklarıma doğru süzülen sıvıdan burnumun kanadığını anladığımda general vakit kaybetmeden yeniden bir yumruk savurdu yüzüme. İkincisi direk gözüme geldiği için yüksek sesle haykırmamı durduramamıştım. Asker kollarımı sımsıkı tutarken general de arkasını dönüp kulübenin içerisini incelemeye başladı. Eline geçen her şeyi fırlatıp parçalarken kalın sesiyle de küfürler savurup duruyordu. En sonunda duvarda asılı olan aynayı yerle yeksan ettikten sonra hışımla bana döndü.
"Prens nerede?" diye tısladı yüzüme doğru. İçi kanla dolan ağzımı zar zor aralayıp bir şey söyleyeceğim sırada bu sefer karnıma büyük bir tekme geçirdi. Acıdan iki büklüm olurken kollarımı acıtan askerden bile kurtulamıyordum. General sinirle odanın içerisinde bir ileri bir geri gidip geliyor, ellerini hışımla saçlarına daldırıp küfürler savuruyordu. Kesilen nefesimi düzene sokup başımı eğdiğim yerden kaldırdığımda kısık sesimle konuşacaktım ki şifahanenin kapısı açıldı ve prens dehşetli ifadesiyle dışarı çıktı.
"Yoongi!?"
İsminin yoongi olduğunu öğrendiğim general duyduğu sesle hızla arkasını dönüp prense bakmaya başlarken gözlerini birkaç kez kırpıştırıp birkaç adım ileriye yürüdü. Bir dizini yere koyup diğerine ellerini yasayarak eğildiğinde heyecanlı ses tonundan" prensim?"nidası döküldü. Eğildiği yerde birkaç saniye durduktan sonra ayağa kalkıp prense sarılacaktı ki prens onu elleriyle durdurdu.
" Ne zamandan beri zorbalık yapar oldun general?" diye fısıldadı prens. Yüzü alabildiğine sakin ama gözleri ateşi püskürtüyordu sanki.
General açık kalan kollarını bozuntuya vermeden geri çektiğinde birkaç adım gerileyip dik bir duruşla "sizi alıkoyan kişiyi buldum, ne yapmamı beklerdiniz prensim?" dedi sert çıkan sesiyle.
"Beni alıkoyan kişi mi? Seni tanımasam aklından şüphe edeceğim general. Eğer alıkoyulsaydım böylesine iyi durumda olur muydum?"
"Sizi belli bir amaç için alıkoymuş olabilir. Size zarar gelmesi onun aleyhine olacaktı." dedi general kendini savunurken.
"Onu serbest bırak asker!" diye bağırdı prens generalin cümlesini umursamadan.
"Ama prensim..."
"Sana onu serbest bırak dedim!" diye haykıran prensten sonra kollarımı koparırcasına tutan askerden kurtulmuş, ellerimi acıyla sızlayan burnuma götürmüştüm. Kan durmak bilmeden akıyordu ve bedenim sızlıyordu. Ayakta durmakta zorlanırken duvara tutunarak prense doğru yürüdüm.
Gözleri ateş saçan general önüme geçip yolumu kesmeye çalıştığında prens daha önce hiç karşılaşmadığım o otoriter haliyle bir kez daha bağırdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTO || Taekook
Fanfiction"Gel Ey alacakaranlık! Ey keskin bakışlı serçe! Gel benim küçük masumiyetim, karanlık ışığım, apaçık isyanım, huzursuz uçuşum. Kal! Kal ki seni köklendireyim. Benim yolculuğum, dünüm, bugünüm." -violoncelle