18: Kırgın

1.2K 189 208
                                    

Fire On Fire- Sam Smith

Bekle beni küçüğüm.
Umudu karartmadan,
sevinci yitirmeden bekle.
Döneceğim bir gün elbet.
Bekle beni.
Ahmet Telli

.......

Bahar yaklaşıyor diyordum içimden. Theon'u bana getiren mevsim gidiyor, yerini cıvıldayan kuşlara, hoyrat ağaçların dolgun yapraklarına bırakıyor. Gün doğumu pencereden süzülüp yüzüme vuruyor, gözümü kamaştırıyordu. Geceden kalan huzurum hâlâ yerindeydi.

Lakin uykudan uyanma sebebim gözümü çalan güneş değildi. Uyku ile uyanıklık arasında kulağıma ulaşan gürültüler, çığlıklar ve koşuşturma sesleri huzurlu uykumu bölüp yüzüme vuran güneş ışığına karşın gözlerimi sıkıca kapatmama sebep olmuştu.

Henüz uykunun kollarından kopamamıştım ki daha net duymaya başladığım çığlıklar beni endişelendirmişti. Yataktan hızla kalkıp üzerime bir şeyler geçirirken odadan çıkıp yukarıdan gelen seslere yöneldim. Kalabalık koridoru aşıp merdivenleri çıktım.

Bu şekilde uyandığım için kalbim deli gibi atıyordu. Ellerim ince gömleğin üzerinden kalbimi bulduğunda, sebebini bilmediğim sıkıntımı gidermek adına avucumu kalbime bastırıp sıktım. Bu sürede üst kata çıkıp yoğun kalabalığın olduğu alana ilerlemiştim.

Yaklaştıkça insanların Prenses Helena'nın odasının önünde toplandığını fark etmemle içimdeki sıkıntı büyümüştü. Açık kapıdan içeri bakmaya çalışanlar aralarında bir şeyler mırıldanıyor ve dehşete kapılmış ifadeleri ile içeride olup biteni izliyorlardı. Kapıda dikilen iki asker onların içeri girmesini engellemeye çalışıyordu.

Hızlı adımlarla kapıya vardığımda insan kalabalığı yüzünden içeride neler olduğunu görememiştim lakin birkaç saniye sonra Prens Theon'un kucağında baygın yatan Prenses Helena ile odadan çıkması sebepsiz yere sıkışan kalbimin ağırlığını arttırmıştı.

Prens, adımlarını hızlandırıp kimseye bakmadan merdivenlerden inmeden önce gözlerindeki yabancı ifadeyle bana bakmıştı. Sadece bir saniye süren o bakışı kalbimin acısını dayanılmaz kılmıştı. O tuhaf bakışın sebebi neydi? Gözlerinde yatan kırgın ifadenin anlamı neydi?

Onları takip eden hizmetlilerle beraber ben de adımlarımı hızlandırıp Prensi takip ettim. Attığı her adımda yere kan damlıyordu. Prenses kollarında baygın yatıyordu, yüzü solmuştu. Bu konu hakkında hiçbir tahminde bulunamıyordum. Tek yaptığım Prensi adım adım takip etmekti.

Merdivenleri inip büyük koridoru geçtiklerinde sarayın şifahanesi olduğunu düşündüğüm odaya girdiler. Ardından iki asker yeniden kapının önünde durarak insanların içeri girmesini engelledi.

Sırtımı duvara dayayıp beklemeye başladım. Beklerken sıkıntım dağ gibi büyüdü. Gözlerimi her kapattığımda Theon'un kırgın bakışlarını görüyordum. Odadan çıktığı anda bunun sebebini sormak istiyordum.

Saatler geçti fakat hiç kimse odadan çıkmadı. Birkaç asker içeri girip kapıyı kapatırken sırtımı ayırmadığım duvarın önünde Prensin çıkmasını bekliyordum. Onunla konuşmadığım müddetçe içimdeki sıkıntı dinmeyecek gibiydi.

Ne kadar sürdü bilmiyorum. Öğlen vakitlerine yakın hekim odadan çıktı, onun ardından omuzları çöken Prensi gördüm. Beyaz gömleğinin kolları kan içinde kalmıştı, yüzü yorgun görünüyordu.

Onun çıktığını fark ettiğim anda hızla yanına gidecektim ki odadan çıkan iki asker hızla kollarımı tuttu. Birdenbire beni sürüklemeye başladılar. Ne olduğunu anlamıyordum. Sormak istediğim o kadar çok şey vardı ki, hepsi şaşkınlığım, bozguna uğramışlığım karşısında suspus oluyordu. Dilim lal olmuş gibiydi.

PORTO || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin