28: Limon ağacı

843 102 169
                                    

By The Sea- Eleni Karaindrou

Onu yalnızca dokunarak yalnızca koklayarak bile tanırdım; kör olsam bile nefeslerinden, ayaklarını yere vuruşundan tanırdım. Ölmüş olsam bile, dünyanın sonu gelmiş olsa bile tanırdım onu.
Akhilleus'un Şarkısı- Madeline Miller

.......

*Bu kadar geç geldiğim için çok özür diliyorum hepinizden. Uzun zaman oldu, lütfen desteklerinizi eksik etmeyin. Yorumlarınızı okumayı gerçekten çok özledim. İyi okumalar diliyorum♡

.......

Dışarıdan süzülen yoğun ışıkla gözlerimi yavaşça araladığımda, uykunun kollarından henüz çıkamamıştım ki, bedenime sımsıkı sarılıp çıplak üst gövdeme kafasını yaslayan Theon'u fark etmiştim. Güneş hiç olmadığı kadar yakıcıydı. Küçük camın arasından sızıyor, çıplak gövdemi ince ince yakıyordu. Göğsüme kafasını yaslayıp, uykusunda huysuz mırıldanmalar bırakan Theon'un bu yakıcı güneş ışığından rahatsız olduğunu anladığımda, sırtımı küçük pencereye dönerek bütün ışığı engellemeye çalışmıştım. Karnıma sardığı kollarını sıkarken, beni kendisine daha fazla yaklaştırmıştı. Başını göğsüme daha fazla yaslayıp, uyku halinde bile kendini güneşin ışıklarından korumaya çalışıyor gibiydi. Yastığa dökülen saçlarını onu uyandırmayacak şekilde severken, mırıldanmaları iyice artmış, uykusundan uyandığını göğsüme kondurduğu derin bir öpücükle fark ettirmişti.

Aynı öpücüğü onun yumuşak saç tutamlarına bahşederken, bedenini daha sıkı sarmıştım. Üzerimizi örten ince yorganın altında çırılçıplaktık. Bacaklarımız ve gövdemiz iç içe geçmiş, birbirine dolanmıştı. Uykusundan uyanır uyanmaz kıpırdayan bacaklarını, heyecanla inip kalkan göğsünü bizzat kendi bedenimde hissedebiliyordum. Sırtımı ısıtan güneşi umursamadan gözlerimi onun mahmur bakan gözlerine çevirirken, hâlâ uykusuz olduğunu anlayabiliyordum. Ne vakit duruldu şehvetimiz, bilmiyorum lakin, tek hatırladığım gün ışığı camdan süzerken uykuya daldığımızdı. Gece boyunca yarın yokmuş gibi sevmiştik birbirimizi. Döşeğin beyaz örtüsü kırış kırış ve üzerinde barındırdığı lekelerle dün gecenin en büyük şahidiydi.

Yüreğimizin kuytularına gömdüğümüz bütün sıkıntılara rağmen, gözle görülür bir huzurla kaplıydı her yanımız. Beraber olduğumuz her an, bütün kötülüklerin üstesinden geleceğimizin bilincindeydik. Hiçbir şeye muhtaç değildik birbirimize olduğumuz kadar. Ben, viran olmuş aklımı, düşüncelerimi, özlemimi ve yolsuz şehvetimi onunla dindirmek için delirirken o, diline dolanıp da dudaklarına vuramayan her acı sözcüğü yutup nefes alabilmek için sığınıyordu bana. Birbirimizden farkımız yoktu. Bizler aşkın vurgun yaptığı en büyük kaçkınlardık.

Huzur gibi kokan gerdanına küçük buseler dizerken onun titrek nefesleri omuzlarıma değip geçiyordu.

"Günümü aydınlattın, asi rüzgârım."

Gece boyunca edepsiz çığlıklarını gizlemediği sesi kısık bir şekilde kulağıma ulaştığında, öpücüklerimi derinleştirip başımı boynuna gömmüştüm.

"Günümü aydınlattın, sevdam."

Tıpkı onun gibi kısık sesle kulağına fısıldadığımda belime tutunan ellerini sımsıkı sarıp omzuma öpücükler kondurmuştu.

Bir sağa bir sola dönüp duruyorduk. Vakit öğleni devirmek üzereydi lakin yataktan kalkmak için hiçbir şey yapmıyorduk. Dakikalarca birbirimize öpücükler konduruyor, yalnızca birkaç saniyenin ardından yeniden devam ediyorduk. Hızlı buselerimize karışan gülüşlerimiz, boş kulübede yankı buluyordu.

PORTO || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin