Doucement- Zaho
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi..
Ellerinden belli olur bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Mona Rosa- Sezai Karakoç.......
Okurken medyadaki şarkıyı dinlemenizi ve sözlerine bakmanızı şiddetle tavsiye ederim. İyi okumalar♡
.......
Uzun, soluksuz bir gece. İhtişamlı kıyafetler, kızıl şaraplar, güzel kadınlar, çapkın erkekler ve içinde dolup taşan sevdasıyla hiçbirini göremeyen ben. Sisli bir bulutun çöktüğü gözlerim mavinin en koyu tonunu alırken bakışlarım kadehini zarifçe tutup kralla sohbet eden prensteydi.
İşlemeli gömlek kolları narin bileklerini öyle güzel sarmıştı ki, bir an, ömrümün geri kalanını feda edebileceğim kısacık bir an, elinde tuttuğu kristal kadeh olmak istedim. Elinde ufalıp yerle bir olmak istedim. Bencil, ahlaksız, yolsuz sevdam beni kör edecek kadar büyüktü. Müthiş bir girdapta sürükleniyordum ve ben tenime değen her rüzgarın Theon'un nefesi olması için uğruna canımı feda ediyordum.
Tavandan sarkan süslemeli avizelerin parlak ışıkları konukların ipek kumaşlı elbiselerine yansıyor, içinde bulunduğumuz alanı parlatıyordu. Kadınlı erkekli bir sürü soylu konuk, ellerinde kadehleriyle her konuk için özel olarak kurulmuş masalarda dolaşıyor, gündem hakkında sohbetler ediyorlardı. Salonun bir köşesinde ellerimi arkamda bağlamış, onları izliyordum. Salonun baş köşesinde kraliyet ailesi dostlarıyla sohbetler ederken Prens arada bir kaçamak bakışlarını üzerime dikiyordu. Salonun iki zıt köşesinden gözlerimizle feryat figan kavga ediyorduk.
Bu büyük salonun ortasında, bütün misafirlerin gözleri önünde ince beline sımsıkı tutunmak, ellerini kendi bedenime dolamak ve yarın yokmuş gibi eteklerindeki tozları püskürtmek isterdim. Köşede çalıp kulağıma ulaşan keman sesleri parmak uçlarımı titretiyordu. Onunla dans etmek, Tanrı'm, ulaşılmaza uçmak gibiydi.
Kral yüzüğü ile kadehine birkaç defa vurduğunda salon yavaşça sessizliğe bürünüp kralı dinlemeye başlamıştı. Herkes pür dikkat ona odaklandığında kadehini masaya bırakıp salonun ortasına doğru, herkesin onu görebileceği bir şekilde, mermer basamakların üzerinde durdu.
"Dostlarım, halkım, hepinize bu güzel şenlikte bizleri yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim. Bilirsiniz ki her sene çeşitli kutlamalar yaparız lakin bu sene yaşanan birkaç üzücü durumdan sonra, herkes için moral olabilmesi adına şenliğimizi erken tarihe aldık. Umarım ki memnun kalmışsınızdır." Dediğinde bazıları kadehlerini kaldırarak şen şakrak sesleriyle eşlik etmişlerdi.
Kral boğazını temizleyip devam etti: "Hepinizin de bildiği gibi Batı Porto Prensi yeğenim Theon ile kızım Helena nişanlandı. Baharda düğünlerini yapmayı umut ediyoruz."
O an gözlerim Theon'u bulduğunda onun beni izlediğini fark etmiştim. Bu sefer yüreğime az da olsa söz geçirip öfkemi susturduğumda beni sakinleştirecek tek bir şeye odaklandım, Theon'un beni izleyen bakışlarına.
Halk alkışlar koparırken sahte samimiyetleri karşısında gözlerimi devirmek istemiştim. Herkes içten içe kendi çıkarını gözetirken prens ve prensesin düğünü kimsenin umurunda dahi değildi.
Kral birkaç şey daha söyleyip eğlencenin devam etmesi için müzisyenlere işaret verdiğinde büyük salonun içini yeniden keman ve piyano sesleri doldurmaya başlamıştı. Gözlerim o sürede bir an olsun Prensten ayrılmazken, Prensin yanına yaklaşan Prenses Helena ile bakışlarımı aniden kaçırmıştım. Birkaç saniye sonra yeniden o tarafa döndüğümde ikisinin derin bir sohbete daldığını fark etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTO || Taekook
Fiksi Penggemar"Gel Ey alacakaranlık! Ey keskin bakışlı serçe! Gel benim küçük masumiyetim, karanlık ışığım, apaçık isyanım, huzursuz uçuşum. Kal! Kal ki seni köklendireyim. Benim yolculuğum, dünüm, bugünüm." -violoncelle