Nothing - Bruno Major
"Belki bu tür şeyler tanrılar arasında erdem olarak kabul ediliyordur. Ama bir hayatı almanın nesiyle övünülür?"
Akhilleus'un Şarkısı- Madeline Miller.......
*Ben geldimm. Bizi unutmamışsınızdır umarım. Çok fazla açıklama yapmayacağım. Geciktiğim için çok özür dilerim. Hazır evime çekilip tatil yapma fırsatı bulmuşken yazayım dedim çünkü iki hafta sonra yeniden yoğun olacağım 😔🤚🏻
.......
İnsanoğlunun yapayalnızken bir hiç olduğunu, elinde avucunda ne varsa kaybetme riskiyle karşı karşıya kalan Kralın kızarık gözlerinden anlamıştım. Yer yer aklar düşen uzun sakalının örtemediği küçük dudakları soğuğa maruz kalmış misali titriyor, göz bebeklerine dek işlenen korku ile yalnızca birkaç saniye önce duyduğu şeyi idrak etmeye çalışıyordu. Theon'un kadehindeki kızıl şaraptan bir yudum daha alması ve ardından müthiş bir rahatlıkla bakışlarını Krala çevirmesi birkaç saniyeye tekabül etmişti. Büyük odanın içinde bulunan herkes, ben ve General Yoongi de dahil, Theon'un biraz önce söylediği şeyin gerçekliğini kavramaya çalışıyorduk. Kral Aaron ve ailesinin bedenine yerleşen korku, duman bulutu gibi etrafımızı kuşatmışken, Theon'un yanında oturan kraliçenin öldüğünü bildiği oğlunun adını duymasıyla dudaklarından kaçan kesik nidası, herkesin ondan yana dönmesine sebep olmuştu.
Bir ömür gibi süren sessizliğin içerisinde herkes bambaşka bir ruh halini bedeninde taşıyor gibiydi. Kral Aaron ve eşinin Namjoon'un adını duyduktan sonra olayın aslını idrak etmeleri saniyeler sürerken annesinin yanında oturan Prenses Helena gözlerinde yatan öfkenin yanına acemi bir korku da yerleştirmişti. General Yoongi bunu beklemediğini belli eden şaşkın bakışlarını salondaki herkesin gözlerinde gezdirirken, vücuduma yerleşen aynı şaşkınlıkla gözlerimi Theon'un rahat yüz ifadesinde sabitlemiştim. Ondan yalnızca birkaç dakikalığına uzak kalmıştım ve o sürede çalışma odasına çekilip bunu düşünmüş olmalıydı. Kralın bu bencil anlaşmasını önceden tahmin etmiş gibiydi. Benim bildiğim Theon hiçbir zaman düşüncesizce hareket etmezdi ve böylesine büyük bir olayı aniden ortaya atmasının tek bir sebebi vardı. Kralın ani teklifi onun planı için daha rahat bir ortam oluşturmuştu. Çünkü kendisi topraklarını ağabeyine bırakmak istiyordu. Olur da Kral Aaron teklifi kabul ederse, buradan gitmemiz çok daha kolay olacaktı. Theon'un ne ölçüde riskleri göze aldığını bilmiyordum lakin ona karşı beslediğim sonsuz güven omuzlarımı dik tutmamı sağlıyordu.
Nihayet salondaki sessizlik Theon tarafından bozulduğunda, kadehindeki son yudumu dudaklarına buyur etmeden önce gözlerini onu pür dikkat izleyen gözlerimde sabitlemiş, dudaklarına konan silik tebessümle bedenimi baştan aşağı gözlerinin hapsine almıştı, ardından sesli bir nefes alıp bakışlarını Kral Aaron'da sabitlediğinde, "teklifimi düşünmeniz için size fırsat veremeyeceğim ne yazık ki. Sizin de dediğiniz gibi, savaş kapımızda ve erkenden önlem almazsak topraklarımızı kaybedeceğiz." diyerek odadaki herkesin ona dönmesine sebep olmuştu.
Kurduğu cümlesinde baskıladığı her kelime bizzat Krala yönelikti. Topraklarımız derken bunu öyle ağır bir şekilde vurgulamıştı ki, Kral teklifini kabul etmezse zarara uğrayacak toprakların yalnızca kendisine ait olmayacağını belirtiyordu büyük bir ciddiyet ile.
"Sen ne dediğinin farkında mısın? Namjoon da ne demek oluyor?"
Kralın hiddetli sesi odayı aleve verir gibi harlarken, Kraliçe de onunla beraber sesini yükselterek "ölmüş birini küllerinden mi dirilteceksin?" demişti kısık sesle. İfadeleri, öyle acınası ve acizdi ki kendilerini aldıkları her solukta ele veriyorlardı. Bu zulmü yapanların onlar olduğunu bilmeseydim dahi onların bu ürkmüş titrek bedenlerini gördükten sonra şüphe duyardım. Odada bulunan herkes doğruları biliyor fakat görmezden geliyordu. Kral ve Kraliçe gizleyemediği öfkesinin getirdiği saçma tavırlarını son anda fark ederken yeniden sessizliğe gömülüp Theon'u izlemeye başlamışlardı. Helena ise annesinin hemen yamacında oturuyor, aynı aciz ifadeyle sesini çıkarmaya korkar gibi olan biteni izliyordu. Theon'un annesi ise tek kelime edecek güç bulamıyor gibi yalnızca ağlıyor ve beklenti içinde oğlunun diyeceklerini bekliyordu. Biraz evvel söylenenleri hâlâ idrak edememiş gibiydi. Prensin sağ tarafında duran General Yoongi ise her şeyi en başına beri bilen tek kişi olarak sessizce hükmünde olduğu Prensinden gelecek emirleri bekliyordu. Kudretli Prensi ise tahtın iki tarafına uzattığı ince uzun parmaklarını altın kaplamalı kollarda gezdiriyor, iç gıdıklayan sesiyle odanın içindeki boğucu havayı daha da gerici bir hale getiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTO || Taekook
Fanfiction"Gel Ey alacakaranlık! Ey keskin bakışlı serçe! Gel benim küçük masumiyetim, karanlık ışığım, apaçık isyanım, huzursuz uçuşum. Kal! Kal ki seni köklendireyim. Benim yolculuğum, dünüm, bugünüm." -violoncelle