Fallout - Unsecret
...Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
O'ndan başka ne varsa yandı.
Yandık sen ve ben.
O'nu göreyim diye,kıblegâhım da yandı.
Nurullah Genç - Beni Yakışına.......
*Nasıl başlasam, nasıl özür dilesem de affınıza sığınsam bilemiyorum. Kurguyu unutturacak kadar arayı açtığım için hepinizden tek tek özür diliyorum. Siteminiz karşısında boynum kıldan ince. Her şeye başladığım ilk zamanlarda bu kadar zorlanacağımı asla tahmin edemezdim. Düzenli aralıklarla, arayı çok açmadan bölüm atma hayali kuruyordum fakat kendimi aniden çok yoğun bir temponun içerisinde buldum. Hâl böyle olunca yazdığım hiçbir şeyden tatmin olamadım, yeterince verim alamadım. İlham denen küçük periler ise bana küsmüştü bile. Şu anda bile çok yoğunum fakat vicdan azabı o kadar ağır geldi ki dayanamadım.
Bu yüzden sizlere bir konuda danışmak istiyorum. Porto'yu finale kadar taslakları tamamlayana dek yayımdan kaldırmayı düşünüyorum. Yeni bölüm bekleyen sizlere karşı öyle mahcubum ki, o kurguyu öylece yarım kalmış bir şekilde görünce canımın yandığını hissediyorum. Fakat bu sadece bir fikir, henüz karar veremedim. Yorumlarınız doğrultusunda karar vereceğim. Tamamen gitmeyeceğim yalnızca Porto'nun taslaklarını bitirene kadar yayımdan kaldıracağım. Eğer olmaz derseniz durmaya devam eder, burada efendi sizsiniz.
Her neyse çok uzattım. Son bir şey söyleyeyim. Ben, Theon ve Jazura Sizi çok özledik bu yüzden bizi yorumlara boğun lütfen, öpüyorum parmak uçlarınızdan.
.......
Sonbaharın asi fırtınalarının kendini göstermeye başladığı günlerdeydik. Güneş, bir daha doğmayacak gibi uzaklara gitmişti. Sağanak yağmurla beraber esen güçlü fırtına yaşlı çınarların gövdesini bile sallıyordu. Işıl Işıl ormanda tek bir kuş kalmamış, hepsi, gaddar mevsimin gazabından korunmak için uzaklara göç etmişti. Bütün yapraklar sarıydı şimdi, kar bu yıl erken gelecekti anlaşılan.
Günler sonra saraya dönüyorduk. Kafamızda onca soru işareti, onca muamma ile, elimizde avucumuzda yalnızca uğruna savaştığımız sevdamız ile, sonunu bilmediğimiz bir yola yürüyorduk. Beraber kulübede geçirdiğimiz huzurlu günlerin sonu gelmişti artık. Bir gece önce, sağanak yağmurla beraber kapımı Theon'un askeri çalıp, ertesi gün Kral Aaron ve ailesinin saraya teşrif edeceğini söylediğinde, içten içe delice kaçtığım sona daha fazla yaklaştığımı hissediyordum. Porto'ya döndüğümü elbette duymuşlardı. Fakat aylar sonra onlarla karşılaşacak olmak, bir katil muamelesi görerek dışlanmak, hor görülmek ve ötekileştirilmenin verdiği o öfke, görünmez bir halatla boynuma, bedenime dolanıyordu. Gitmek istemiyordum. O sonu görmek istemiyordum. Korku, gizlice yeşerttiğim sevdamı bir erkeğe armağan ettiğim günden beri yakamı bırakmayan yegane duyguydu. Öylesine güçlü, öylesine müthiş bir hisle içime işliyordu ki, katran gibi bir renge bürünüp organlarıma dağılıyordu. Zihnim, yüreğim, nasırlı parmaklarım bile bu duygunun kölesi haline gelmişti.
Fakat biliyordum ya, kaçış yoktu. Kurtulmak için bütün bu riskleri göze almam gerekiyordu. Eğer, gerçekten buralardan çekip gitme umudumuz varsa, bunu beni olduğum yere mıhlayan korkumun engellemesine izin vermeyecektim.
Öyle ki, sabahın erken saatlerinde ahşap kapımı belki de bir daha hiç açmamak üzere kapatıp ardıma bakmadan yürüdüğümde, sığındığım tek parçam Theon'un omuzlarıydı.
Artık şiddetini iyiden iyiye artıran rüzgarın ağaç dallarının arasından sinsice sızan sesiyle beraber, atlarımızın her adımda hışırtıyla ezip toza çevirdiği yaprakların iç gıdıklayan sesiyle Batı'ya doğru yol alıyorduk. Günlerce yağan yağmurdan ve hızını kesmeyen rüzgardan ötürü hemen sağ tarafımızda akan nehir daha bir coşkun, daha hiddetliydi. Sularına kapılanın şansı yoktu. İki erkeğin başlattığı harpın belki de en canlı şahidiydi. Çok değil, yalnızca bir ay sonra buralardan gidecek olmamızın sevincini haykırıyordu. Dalgaları öfkeli, hırçın ve bir o kadar da özgürdü. Beni kendine özendiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTO || Taekook
Fanfiction"Gel Ey alacakaranlık! Ey keskin bakışlı serçe! Gel benim küçük masumiyetim, karanlık ışığım, apaçık isyanım, huzursuz uçuşum. Kal! Kal ki seni köklendireyim. Benim yolculuğum, dünüm, bugünüm." -violoncelle