Kahraman Umur'u da şuraya bırakayım.
***
Sıcak mıydı? Neden bu kadar ısınmıştı. Yoksa Oniks erkenden kalkıp ateşi mi yakmıştı? Gerçi onun erken kalkacağını hiç düşünmüyordu. Çok uykucuydu. Gözlerini kırpıştırarak açmaya çalıştı fakat tanıdık olmayan yerde olduğunu algılamasıyla, tüm olanlar aklına geldi ve çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Hepsi gerçekti. Uyku mahmurluğu tamamen gitmişti gözlerini aralayarak etrafa taradığında, hemen karşısında ona bakan gri gözleri görünce bedeni dondu. Gözlerini irice açmış, nefesini tutarak karşısındaki adama bakıyordu. O ne zaman gelmişti? Hızla yerinde doğrularak oturma pozisyonuna geçti. Oturunca üzerinde ki örtü de kayarak yere düştü. Bir dakika, burada uyuyakaldığında üzerine bir şey aldığını hatırlamıyordu. Yoksa o mu üzerini örtmüştü? 'Yok artık.' dedi içinden. Asla böyle bir şey yapacak birisine benzemiyordu. Aslında odaya girdiğinde boğazına yapışacağını zannediyordu. Fakat tahmin ettiği gibi olmamış. Hatta uyumasına izin vermiş olmalıydı. Çünkü güneş çoktan doğmuş gökyüzünde parıl parıldı ve yeryüzünü ısıtıyordu.
Adam'dan çektiği gözleri ayaklarının dibine düşen koyu renkli örtüye kaydı. Kimin örttüğünü sormadı, soramadı.
''Güzellik uykunu aldığında göre artık anlatmaya başlasan iyi edersin.'' Şifa, adamın kaba ama sakin sesiyle irkilerek gri gözlere baktı. Gözleri yağmur yağmadan önce toplanan gri bulutlarla dolu gökyüzüne benziyordu.
''Anlatacağım. Ama önce Oniks'i serbest bırak.'' Şifa daha fazla Oniks'i o mağara da bırakmak istemiyordu. Bir an önce onu kurtarmak için ne yapması gerekiyorsa yapacaktı.
Ahon'un dudaklarında sinirli bir gülüş belirdi ve öne doğru, tehlikeli bir şekilde eğilerek Şifa'ya baktı.
''Sanırım sen hala farkın da değilsin. Sen, benim esirimsin. Esir ne demek biliyor musun?'' Şifa, Ahon'un ona eğilmesiyle irkilerek arkasına yaslandı. Pekala bu adamdan korkuyor olabilirdi. Fakat boyun eğmeyecekti.
''Biliyorum.'' dedi Şifa, Ahon'un gözlerine bakarak. Korktuğunu belli etmeyecekti.
Ahon öfkeyle başını iki yana salladı. Bu kız gerçekten sinirlerini zıplatıyordu.
''Biliyorsun ve şart mı koşuyorsun? Ben ne dersem onu yapacak, ne sorarsam cevaplayacaksın. Yoksa sonuçlarına katlanırsın. Şimdi anlat!'' Ahon cümlesinin sonlarında doğru kükreyip kollarını tutup sarstığında, Şifa'nın kalbi korkuyla tekledi. Dolan gözlerinden yaş akmaması için çabaladı ama bir damlanın akmasına engel olamadı. Nasıl ağlamasın? Hayatı boyunca ona bu şekilde bağıran bir kişi bile olmamıştı. Gürültüye, strese alışık değildi. Tüm hayatı sessiz, sakin ve huzurluydu. Hayatında ki tek heyecan Oniks'di o da zaten son bir yıldır yanındaydı. Şimdi ise hiç tanımadığı adamla tek başına bir odadaydı ve savunmasızdı. Korkuyordu fakat bunu belli etmemeye çalışıyordu. Ama ne kadar bu şekilde dayanabilirdi bilmiyordu. Adam bir kere daha kükrerse çığlık atıp kaçacağından endişe ediyordu.
Ahon karşısında ağlamamak için direnen kadına baktı. Ellerinin altında titreyen sıcak ve yumuşak bedenin korkusunu hissediyordu. Kalbinin çırpınışları avlanmış bir kuşun çırpınışları gibiydi. Ahon ileri gittiğinin farkına vardı. Sonuçta ne kadar ona diklense de savunmasız bir kadındı. Bir avuç bir şeydi de, üflese canını alırdı. Ahon sakinleşmeye çalışarak ellerini kadının kollarından çekti. Yaptığı hatayı elbette telafi etmek gibi bir şeye girişmeyecekti. Bu kadın onu sinirlendirmeden önce düşünecekti. Fakat yine de daha sakin ve uzlaşmacı şekilde konuşacakken kadının sözleriyle, çıldırma noktasına geldi. Bu kadın hiç mi geri adım atmazdı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDERHA ATEŞİ
FantasySimsiyah dağılmış saçları, vahşi duran yüzü ve Onikse benzeyen gözleriyle Şifa'ya bakıyordu. Sanki onun insana dönüşmüş haliydi. Şifa'yı inceleyen gözleri yavaş yavaş öfkeyle dolmaya başladı. ''Sen onu benden çaldın. Şimdi bedelini ödeyeceksin.'' Şi...