Ben geldimm! Hem de uzun bir bölümle.
Hepinizi öpüyorum ve keyifli okumalar diliyorum.
***
Karanlık daha yakındı artık. Onları içeri almakla dışarıya fırlatmak arasında dalgalanıp duruyordu. Kurt topraklarının sonunda ki derin uçurumların karşısında, karanlık tarafa bir adım mesafe uzakta olan iki silik ruh ani bir enerji akımıyla kendilerine geldiler. Yavaşça netleşmeye başlayan ruhları, artık sallanmıyordu. Sabit bir beden formuna girmişlerdi.
Luna uzun süre kullanmadığı yoğun gücü ile derin nefesler almaya başlayarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. Fakat aklına aniden gelen adamla hızla sağına baktı. Adamın dalgalanan göz bebekleri kendisininkine tutundu. Hafifçe gülümsedi ve iple bağlı olan ellerini birbirine geçirdi. Affan bakışlarını aşağı indirerek elini kavramaya çalışan ince ve küçük eli gördü. Bağlanma ritüelinde sahip olamadığı duygulara artık sahipti. Kendisi gibi hissediyordu. Bu yüzden ilk başta hissettiği karmaşıklık gitmişti. Bunu fırsat bilerek elini çekmeye çalıştı.
''Hayır, elimi tutmazsan kaybolursun.'' Luna şimdi iki eliyle onun elini tutuyordu. Sesi, sesi ise lanet olsun ki çocuğunu uyaran anne gibiydi. Omuzlarına bile gelemeyen küçük bir kız çocuğunun elinde oyuncak olmuştu. Çatılı kaşlarının altından Luna'ya baktı.
''İp ile bağladın ya!'' İç içe geçmiş ellerini havaya kaldırdığında beyaz ip gözlerinin önünde belirdi.
''Fazla önlem her zaman iyidir.'' Kadın omuzlarını silkerek onu sürüklemeye başladı.
''Hadi küçük bir gezintiye çıkalım.'' Affan hemen önünde elini çekiştirerek yürüyen bedene baktı. Sanki karanlık tarafa geçmiyordular, çiçeklerle dolu ormanda sevgilisiyle yürüyüş yapıyormuş gibiydi. Başını iki yana sallayarak, sabır dilendi.
Her adım da Affan etrafa daha dikkatli bakıyordu. Şu an burada olması bile inanılmazdı. Siyah sisli bulutların arkasında uzunca bir orman vardı. Düşündüğünün aksine ağaçlar yeşildi, toprak ise hafif kuru ve taşlıydı. Etrafta çiçeklerden çok dikenler, sarmaşıklar ve değişik otlar vardı. Fakat etraftaki boğucu hava bu ormanı karanlık bir hale getiriyordu. Siyah sis belli belirsiz ormana yayılıyor ve güneş ışıklarını engelliyordu. Bu da etrafı puslu bir hale getiriyordu. Luna etkilenmeyeceklerini söylese de Affan ruhunun daraldığını hissediyordu. Aynı şeyi Luna'nın da hissedip hissetmediğini merak etti. Aralanan dudaklarını sertçe birbirine bastırdı. Kendisine ne oluyordu? Yan yan onu çekiştirmeyi bırakan, çünkü artık kendi isteği ile yürüyordu, kadına baktı. Kahverengi uzun saçları dağınıktı, gri tutam netleşmiş belli belirsiz parlıyordu. Zarif ve çocuksu yüz hatlarında bir gülümseme vardı. Bu kız bir an bile gülmeyi kesmiyordu! Nasıl bir neşesi vardı? Bu bedende bu güç nasıl var olabiliyordu?
''Nereden başlayalım?'' Affan etrafına bakarak düşünmeye başladı. En mantıklı yer Set'in bulunduğu yer olabilirdi.
''Set'in bulunduğu yer olabilir.''
''Olamaz.'' Affan, Luna'ya döndü. Nasıl olamaz!
Luna, Affan'ın değişen bakışları ile omuzlarını silkti.
''Nerede olduğunu bilmiyorum. Onu hiç görmedim. Eğer onu aramak için vakit harcarsak hiçbir şey bulamayız.'' Affan kaşlarını çatarak durdu.
''Niye geldik o zaman?'' diye sinirle soludu.
Luna şımarıkça gülümseyerek Affan'a yanaştı.
''Beraber vakit geçirmek için.'' Affan'ın bakışlarında önce afallama sonra da karanlık bir ifade geçtiğinde, Luna geriye çekilerek güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDERHA ATEŞİ
FantasiaSimsiyah dağılmış saçları, vahşi duran yüzü ve Onikse benzeyen gözleriyle Şifa'ya bakıyordu. Sanki onun insana dönüşmüş haliydi. Şifa'yı inceleyen gözleri yavaş yavaş öfkeyle dolmaya başladı. ''Sen onu benden çaldın. Şimdi bedelini ödeyeceksin.'' Şi...