mediadaki- Sinan
EMİR’İN KIZI YAĞMUR
Arkamı dönüp okula girmemle içimde anlamlandıramadığım bir mutluluk vardı. Hayatımda ilk defa böyle eşi benzeri olmayan bir duygu hissetmiştim. Sinan Taş ismini beynime kazımak için içimden defalarca tekrarlıyordum. Fakülteye girdiğimde hala leyla leyla dolaşıyordum. Kolumdan birinin tutması ile yerimde sıçradım. Ahanda Hale!
‘’Yaktım kızım seni!’’ diye sinirle gürledim. Bana susmamı işaret edip laboratuvara çekti.
‘’Şitttt… Bağırma kızım. ‘’ dediğinde kafasına bir tane vurdum.
‘’Hakan’a neden yerimi söyledin?’’ dediğimde üzgünce başını eğdi.
‘’Mecbur kaldım. Beni tehdit etti.’’ Demesi daha da meraklanmama sebep olmuştu.
‘’Ne tehdidi?’’ dediğimde gözlerini bana çevirdi.
‘’Aileme tıp okuduğumu söyleyecekmiş.’’ Dediğinde üzüntü ile kıza baktım. Ailesi yöneticilik okuyor sanıyordu. Babası çok baskı yapan bir adamdı. Hale hayallerinden vazgeçemedi. Tıp’a yazıldı. Fatih hoca bu konuda çok yardımcı olmuştu. Ailesi hiçbir şekilde bu konudan haberdar olmayacaktı. Ta ki okul bitip Hale her şeyi anlatana kadar... Hakan, Hale’nin amcaoğluydu. Hale’de pek haz duymazdı ondan. Takıntılı biriydi. Bana takmıştı ilk gördüğü günden bu yana. Ve okulda da, dışarıda da ondan kaçmak zorunda kalıyordum.
‘’Tamam, önemli değil.’’ Dediğimde boynuma sarıldı. Canım arkadaşım benim.
‘’Ama bir daha başka yerler söyle ki beni bulamasın.’’ Dediğimde ikimizde kıkırdamıştık. Laboratuvardan çıkıp dersliğe giderken aklım hala bugün tanıştığım adamdaydı. Ben o kadar çok korkarken yardım etmesi çok etkileyiciydi. Tanıdık çıkması hoşuma gitti. Ama Güneş’in doktoru olmasaydı keşke. Ve keşke Güneş hasta olmasaydı. Bu durum aileyi inanılmaz derecede yıkmıştı. Sürekli evde ağlanıyordu. Ülke ülke Güneş’e uygun dönör bulunmaya çalışılıyordu. Bora amca belli etmese de hem kendine hem de Güneş’in aptallık edip gidip böbreğini vermesine kızıyordu. Ama babamla benim iki gündür aramızda konuştuğumuz daha önemli bir mesele vardı. Güneş, on yedi yaşındaydı. Ve yasal yoldan ailesinin izni olmadan böbreğini kimseye veremezdi. Bu konuyu Mert amca ile de konuşmaya karar verdik. Durum her neyse bence araştırılmalıydı. Güneş bizden bir şey saklıyordu…
BORA
Ah güzel kızım, kendi ellerimle seni ölüme attım. Her şey benim suçum. Onu korumak isterken en çok zarar veren ben oldum. Kafamda pişmanlık düşünceleri ile bahçeye koltuğa çökmüştüm. Gündüz vakti içki içmeyen ben viskiyi doldurmuş tıkınıyordum. Canım yanıyordu. Kızımın o solgun yüzünü, makineye bağlanmasını, mor göz halkalarını unutamıyordum.
‘’Beni bırakıp gitme kızım…’’ diye mırıldandım. Dokunmaya kıyamadığım güzel kızımı kurtarmak için her şeyi yapardım. Ah bir benim böbreğim uysaydı. Hemen verirdim. Yeter ki yaşasın kızım.
MELİH
Yeniden güzel gözlerini kapadı uykuya. İçimde yaşadığım acı çok büyüktü. Kendimi bir an olsun suçlamadan duramıyordum. Kendimden nefret ediyordum. Ama maalesef olan olmuştu. Ben ona zarar vermiştim. Odadan çıktığımda Bora amcalar gelmişti.
‘’Oğlum kızım nasıl?’’ dediğinde sıkıntı ile ‘’Uyuyor’’ dedim. Bana üzgün gözlerle bakarlarken çalan telefonumla onların yanından ayrıldım.
‘’Efendim Natalia?’’ dedim bıkkın sesimle. Natalia yorgun sesi ile ‘’Konuşmamız lazım. Lütfen dinle bir kez!’’ dediğinde çaresizce kabul ettim. Deniz kenarında buluşmak istediği için arabamı oraya sürdüm. Kenara çekip indiğimde çoktan geldiğini fark ettim. Ellerimi kabanımın cebine koyup ona doğru emin adımlarla yürüdüm. Siyah gözlerimi onun mavi gözlerine diktiğimde acı çeken hali içimi sızlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMKANSIZIM
ActionYağmur ailesini yedi yaşındayken kaybetmiş bir kızdı. Mavi gözleri acıya tutsak, aşka yabancıydı. Onun hayatı yılların verdiği acılarla beraber bir olmuş koca bir karanlığa hapsolmuştu. Çocukluğunun ona getirdiği nefret ve kayıplarla bir bütün olmu...