Ne kadar olmuştu Seungri kalkıp gideli? Bir saat, bir gün, bir hafta, bir ay ve ya bir yıl? Seung Hyun bilmiyordu, ne yaptığını bilmiyordu, nasıl yaşadığını bilmiyordu. Bildiği tek şey aldığı nefeslerin bile canını yaktığıydı. Yalnız uyumak, yalnız uyanmak, mutfakta ki masa da tek başına yemek yemek ve ya salonda tek başına televizyon izlemek kendisi için çok garipti. Kulaklığını telefonuna geçirdiğinde 'Hadi EXO dinleyelim!' diye kendisiyle kimsenin münakaşaya girmemesi ve kendisinin sözde istediği müziği istediği zaman dinleyebilmesi kendisini aşırı yalnız hissettiriyordu.
''Patron'' dedi Yoongi onun omzuna dokunurken. Seungri, aynı Ji-yong gibi kendisiyle kalıyordu aslında ve kendisi, onun da nasıl dağıldığını birinci elden gördüğü için her ikisine de çok üzülüyordu ama en başında demişti Seung Hyun'a. Bu yaşananı ona söyle demişti fakat Seung Hyun bunun kendisine kalmasının daha iyi olacağını düşünerek hiç bir şey söylememişti ona.
''Patron''
''Efendim'' dedi Seung Hyun dalıp gittiği yerden geri gelirken.
''Yarın diyorum, Hyo-chan'ın doğum günü. Sonia ve Sehun gelecek ama daha hiç bir şey planlamadık'' dediğinde Seung Hyun derin bir nefes almış ve bir anlık gafletle cevap vermişti.
''Bu tür konularla Seungri-'' daha sonrasında cümlesini tamamlamadan susmuş ve önüne doğru dönmüştü ama Yoongi gülümsedi.
''Evet onun ayarladığı bir şeyler var aslında'' dediğinde Seung Hyun o kadar ani bir şekilde kafasını ona doğru kaldırmıştı ki boynu acımıştı.
''Ama o da senin onu bu partide istemeyeceğini-''
''Saçmalamasın, sende saçmalama'' dediğinde Yoongi daha da geniş sırıtmıştı. Onları barıştırmak için elinden geleni yapacaktı tabi ki. Sonuçta her ne kadar 'aldatma' olarak sayılabilse de bu olay, Seung Hyun'un kendi iradesi ile olmamıştı.
''O zaman haber vereyim hemen ayarlasın'' dediğinde Seung Hyun kendisini kafasını sallayarak onaylamıştı. Yoongi odadan çıkıp Seungri'yi almaya giderken Seung Hyun önünde açık duran bilgisayar ekranına geri dönmüştü sanki kafasını toplayabiliyormuşçasına.
Yarın Hyo-chan'ın doğum günüyse eğer Seungri'nin kendisini terk etmesi üzerinden sadece iki buçuk hafta geçmişti ama Seung Hyun'a soracak olursanız sanki on iki buçuk yıl gibi geçmişti bu iki buçuk hafta. Yine de ona zamanında ne söylediğini hatırlıyordu. 'Eğer ayrılmak istersen buna izin vermeyecek kadar takıntılı değilim' demişti ve en azından bu sözünü tutmak istiyordu ona karşı. Gözlerini kapatıp ellerini yüzüne götürdükten sonra derin bir nefes daha almış ve bilgisayarın ekranını kapatmıştı pes ederek. Dayanacak gücü yoktu sanki hiç bir şeye. Kalbi o kadar çok acıyordu ki kalbinin acısından başka hiç bir şeye odaklanamıyordu. Orada öyle elleri yüzünde ne kadar durdu bilmiyordu ama kapsının tekrar açılmasıyla ellerini yüzünden çekmişti.
''Efendim Yoo-'' Seungri içeri girdiğinde hem kendisi derin bir nefes almıştı hem de kendisini burada görmeyi kesinlikle beklemeyen Seung Hyun derin bir nefes almıştı.
''Ri?'' dediğinde Seungri de kendine gelerek içeriye doğru adımlamış ve yavaşça onun masasının önünde bulunan iki sandalyeden birine oturmuştu. Nasıl da özlemişti onu bu iki buçuk haftada. Sesini, yüzünü, kokusunu nasıl da özlemişti... Ama farklı bir şey vardı, o Seung Hyun'un bunu bu kadar da önemseyeceğini düşünmemişti, en azından dışarıya yansıtacağını düşünmemişti ama Seung Hyun hem çok dalgın duruyordu hem de aynı kendisininkiler gibi onunda gözlerinin altı mosmordu.
''Parti hakkında konuşmak için'' dedi Seungri yutkunamayarak.
''Bir de'' dedikten sonra kendisi de derin bir nefes alıp gözlerini kapatıp açmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WRONG NUMBER | TOPRI
Fanfictionİki ergen bir arkadaş gecesinde işletmeye çalıştıkları numaranın başlarına nasıl bir dert açacağını nereden bilebilirdi ki? Bu hikaye yaş sınırlaması ve rahatsız edici ögelerle şiddet içermektedir. Lütfen boş atmayın ve rahatsız olacaksınız okumayın...