İyi okumalar! Medya Lia. Arkadaşlar. aşığım.
***
"Mantıklı bir açıklama aramaya çalışıyoruz burada, sen hala kahve mi düşünüyorsun, Heaven?"
Lydia tam karşımda oturmuş, bana sinirle bakıyordu. Yalnızca o değil, masada oturan herkes; Lia, Scott, Stiles, Allison ve Isaac de bana aynı bakışları atıyorlardı.
"Ne? Daha bugün hastaneden çıktım ve bir şey yemeyi bırak, içmedim bile. –kısık sesle- Siz vampir olmanın nasıl zorlu bir şey olduğunu biliyor musunuz acaba?!" diye soru yönelttiğimde altısı da aynı anda gözlerini devirip, kağıtlara yazdıkları şeylere dönmüşlerdi.
"Hepimiz halüsinasyonlar görüyoruz. Ve bu git gide daha kötü bir hal alıyor. Bunu nasıl durduracağız ona odaklanmamız gerek..."
Allison çocuklarla konuştuğu sırada ben çok sevgili, beni unutan kardeşime durmadan mesaj atıyordum. Artık bir aydır gitmişti ve gittiği andan bugüne dek bana bir kez olsun mesaj bile atmamıştı. Unutulmaktan nefret ederdim ama Derek bunu hep yapıyordu. Onun bu huyu sinirlerimi bozmaya yetmişti bile.
"Şey... Özür dilerim... İstemeden yan masadan dediklerinize kulak misafiri oldum da..."
Çok ince bir kız sesi duyduğumuzda hepimiz kafamızı kaldırıp gelene baktık. Bu, sınıfımıza yeni gelen japon kız değil miydi?
"Sen de kimsin?" diye Isaac sorduğunda "Kira... –dedim- New York'tan yeni geldi ve tarih derslerimiz aynı." diye cevap verdim. Suratım bir betondan farksız olsa bile, o bana gülümseyerek bakmıştı.
"Oturabilir miyim?" diye soru yönelttiğinde Lia "Tabii ki." deyip gülümsedi. Onun bazen insanlara arkadaş canlısı olarak yaklaşmasını kıskanıyordum. Ne de olsa o benim ilk ve en yakın arkadaşımdı.
"Ne biliyorsun?"
Stiles hep yaptığı gibi kalemini ağzına yaklaştırarak Kira'ya bakmaya başladı. Kira'ya yer açmamı sağlamam için benim kolumdan çekince, Kira da yanımda oturmuştu.
"Halüsinasyon kelimesi Tibetceden geliyor. Tibetce bazen ona başka adlar da deniyor. Ve bir mitolojide halüsinasyonların farklı evreleri olduğu söyleniyor. Hepsinin bir birinden korkunç olduğu yazıyor bazı kitaplarda. Ama en korkuncuysa sonuncu evreymiş..."
"Sonuncu evre mi? Sonda ne oluyor ki?" diye Lia yerinde rahatsızca kıpırdandı. Hepimizin içini tedirginlik kaplamıştı.
"Sonuncu evrede artık dünyayla bağlantını koparıyorsun. Bir tür baga giriyorsun, ve halüsinasyonlarının içinden çıkamaz duruma geliyorsun. Bedenin gerçek dünyada ölüyken, ruhun zihnindeki halüsinasyonların olduğu dünyada kalarak, durmadan orada dolanıp, acı çekmeye devam ediyor."
Her lafında ağzım açık kalıyordu. Biz kaçıncı evredeydik şu an? Ya, bugün hepimiz öleceksek? O zaman kim bizi kurtaracaktı ki?
Bir birimize baktık. Halüsinasyonların bu duruma geleceğini hiçbir zaman aklımız almazdı. Yani, biz gerçekten teker teker bu hayattan silinecek miydik?
***
"Sizi buraya hangi rüzgar attı, çocuklar?"
Deaton elindeki şırıngaya bir şeyler doldururken, bize bile bakmadan oraya geldiğimizi anlamıştı. Yıkılmış durumdaydık o duyduklarımızdan sonra. Ve son çareyi Deaton'ın yanına gelmekte bulmuştuk.
"Dördümüz de halüsinasyonlar görüyoruz, Deaton." diye mırıldandığımda kaşları çatılmıştı. Şırıngayı masaya yavaşça bıraktıktan sonra gözlüğünü çıkararak bize döndü. Lia, Scott, Stiles ve ben yine karşısında duruyorduk onun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Revenge 3: İlahi oyun
Fanfiction****Blood and Revenge serisinin devamıdır, anlamak için ilk kitapları okumanızı tavsiye ederim**** ... "Hayır... İçeri girmesine izin verme... İçeri girmesine izin verme..." ... "Heaven..." diye arka tarafımdan kıkırtıyla adımı birileri fısıldadığın...